MONOLITH LAW OFFICE+81-3-6262-3248Hafta içi 10:00-18:00 JST [English Only]

MONOLITH LAW MAGAZINE

General Corporate

Japonya Ticaret Hukukunda Ticari Satış: Medeni Hukukla Farkları ve Uygulamada Önemli Noktalar

General Corporate

Japonya Ticaret Hukukunda Ticari Satış: Medeni Hukukla Farkları ve Uygulamada Önemli Noktalar

Japonya’daki hukuk sistemine göre, özellikle mal alım satımı gibi şirketler arası işlemler, genel vatandaşlar arasındaki sözleşmelerden farklı özel kurallar altında düzenlenmektedir. Bu özel kuralları belirleyen, Japon Ticaret Kanunu’dur. Birçok işletme faaliyeti, Japon Medeni Kanunu tarafından belirlenen genel sözleşme hukuku ilkelerine dayanmaktadır; ancak, işletme olarak faaliyet gösteren taraflar arasındaki işlemlerde, yani tüccarlar arasında, Ticaret Kanunu öncelikli olarak uygulanır. Ticaret Kanunu’na göre yapılan satış sözleşmelerine ‘ticari satış’ denir. Ticaret Kanunu’nun hükümleri, ticari işlemlerin gerçeklerine uygun olarak, hız, kesinlik ve hukuki ilişkilerin erken stabilitesine odaklanarak tasarlanmıştır. Bu nedenle, Medeni Kanun’un ilkelerinden büyük ölçüde farklılık gösterir ve işletmelere bazen katı yükümlülükler, bazen de güçlü haklar tanır. Örneğin, alıcıya teslim alınan ürünler için çok sıkı bir inceleme ve bildirim yükümlülüğü getirilirken, satıcıya, alıcının ürünün teslim alınmasını reddetmesi durumunda, ürünü hızla yeniden satışa çıkararak zararı telafi etme hakkı tanınmıştır. Bu hükümleri anlamak, Japon pazarında iş yaparken, sadece hukuki bilgiyi derinleştirmekle kalmayıp, sözleşme müzakerelerini lehinize ilerletmek ve beklenmedik riskleri önlemek için hayati bir yönetim stratejisi haline gelir. Bu makalede, Japon ticari satışına uygulanan özel kurallar, Medeni Kanun ile karşılaştırılarak ve somut dava örnekleriyle birlikte, uygulamadaki önemleri açıklanacaktır.

Ticari Satış ve Sivil Satış: Temel Farklar

Japonya’nın özel hukuk sistemi içinde, Japon Medeni Kanunu toplumun genel yaşamına uygulanan ‘genel kanun’ olarak bir konumda bulunmaktadır. Öte yandan, Japon Ticaret Kanunu, tüccarların iş faaliyetlerine özgü belirli bir alana sınırlı olarak uygulanan ‘özel kanun’ olarak tanımlanmaktadır. Hukukun uygulanmasında özel kanunun genel kanuna göre öncelikli olduğu bir ilke bulunmaktadır; bu nedenle, bir işlem ticari satışa dahil olduğunda, hem Medeni Kanun hem de Ticaret Kanunu tarafından düzenlenen konularda Ticaret Kanunu’nun kuralları öncelikli olarak uygulanır. Japon Ticaret Kanunu’nun 1. maddesinin 2. fıkrası, ticari işlerde öncelikle Ticaret Kanunu’nun, Ticaret Kanunu’nda hüküm bulunmaması durumunda ticari teamüllerin ve ticari teamüller de bulunmuyorsa nihayet Medeni Kanun’un uygulanacağını belirleyen öncelik sırasını açıkça belirtmektedir.

Bu ayrımın altında yatan temel, her iki kanunun da amacındaki farklılıktır. Medeni Kanun, bireylerin haklarının korunmasını ön planda tutar ve nispeten esnek ve zaman alıcı çözümlere izin verirken, Ticaret Kanunu, kar amacı güden tüccarlar arasındaki işlemlerin özellikleri olan hızlılık ve kesinliği sağlamayı en öncelikli hedef olarak belirler. Bu felsefe, Ticaret Kanunu’nun somut hükümlerine güçlü bir şekilde yansımıştır. Örneğin, ticari işlemlerde vekâlet söz konusu olduğunda, Medeni Kanun vekilin asıl adına hareket etmesini gösteren ‘açık ad’ ilkesini benimserken, Ticaret Kanunu bunu gereksiz kılar ve işlemlerin hızlandırılmasını amaçlar. Ayrıca, birden fazla kişi ticari işlem yoluyla borç yükümlülüğü altına girdiğinde, Medeni Kanun’un ilkesi olan bölünmüş borç yerine, alacak tahsilini kolaylaştıran müteselsil borç esas alınır. Böylece, Ticaret Kanunu’nun hükümleri, işletmelerin yüksek düzeyde uzmanlık bilgisi ve risk toleransına sahip olduğunu varsayarak, tarafların kendi risk yönetimlerini ve hızlı hareket etmelerini teşvik eden, öngörülebilir ve mantıklı bir çerçeve sunmaktadır.

Alıcının Son Derece Önemli Yükümlülüğü: Malın Denetimi ve Bildirimi

Ticari satışlarda, alıcı tarafından üstlenilen en önemli ve katı yükümlülüklerden biri, Japonya’nın Ticaret Kanunu’nun (商法 Shōhō) 526. maddesinde belirlenen malın denetimi ve bildirim yükümlülüğüdür. Bu hüküm, işlemlerin hızlı bir şekilde tamamlanmasını ve hukuki ilişkilerin erken bir dönemde istikrara kavuşmasını amaçlayan Ticaret Kanunu’nun temel prensiplerini yansıtmaktadır ve içeriği doğru bir şekilde anlaşılmadığında, alıcı ciddi dezavantajlarla karşı karşıya kalabilir.

Düzenlemelerin İçeriği ve Mantığı

Japonya Ticaret Kanunu’nun (商法) 526. maddesinin birinci fıkrası, tüccarlar arasındaki satışlarda, alıcının malı teslim aldığında “derhal” incelemesi gerektiğini belirtir. Ayrıca, aynı maddenin ikinci fıkrası, bu inceleme sonucunda malın türünün, kalitesinin veya miktarının sözleşme içeriğine uygun olmadığını (sözleşme uyumsuzluğu) keşfettiğinde, alıcının “hemen” satıcıya bu durumu bildirmesi gerektiğini, aksi takdirde alıcının sözleşmeyi feshetme, bedelde indirim talep etme veya tazminat isteme hakkını kaybedeceğini düzenler. Bu hak kaybı etkisi “hak yitimi etkisi” olarak adlandırılır ve alıcının haklarını önemli ölçüde sınırlar.

Ek olarak, sözleşme uyumsuzluğunun hemen keşfedilemeyecek nitelikte olduğu durumlarda bile, alıcının malın tesliminden itibaren altı ay içinde bunu keşfetmesi ve derhal bildirmesi yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu altı aylık süre içinde keşif ve bildirim yapılmazsa, alıcı yine aynı şekilde haklarını kaybeder.

Bu katı düzenlemenin arkasındaki amaç, satıcıyı korumak ve ticari işlemlere hızlı bir çözüm getirmektir. Satıcı, uzun süre boyunca alıcıdan şikayet alma olasılığından kurtulur ve istikrarlı bir işletme yönetimi mümkün hale gelir. Kanun, malı hızlı bir şekilde incelemesi ve bildirimde bulunması beklenen, uzman bilgiye sahip tüccar olan alıcıya karşı bu beklentiyi taşır.

Japon Ticaret Kanunu Altında Hak Kaybının Katı Etkileri

Japon Ticaret Kanunu’nun 526. maddesi uyarınca hak kaybının ne kadar kesin olduğunu gösteren bir örnek, Japonya’nın Yüksek Mahkemesi’nin 1992 yılı 20 Ekim (1992) tarihli kararıdır. Bu kararda, alıcının inceleme ve bildirim yükümlülüğünü ihmal etmesi sonucunda, sözleşme feshi hakkını veya tazminat talep etme hakkını kaybettikten sonra, artık satıcıya karşı sözleşmeye uygun tam bir ürün teslimi talep edemeyeceği (tam ifa talebi) yönünde bir karar verilmiştir.

Bu, alıcının bildirimde gecikmesi nedeniyle tazminat talep edemese bile, aslında sözleşme gereği talep edilen ürünü alma hakkının kaybolmadığı yönündeki basit beklentiyi temelden sarsmaktadır. Bu emsal karar, Ticaret Kanunu’nun işlemlerin sonuçlandırılmasına ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Alıcı hızlı hareket etmezse, yasa, alıcının sözleşmeye uygun olmayan ürünü elinde tutarak bu işlemi onaylamasını uygun bulmaktadır. Bu durum, şirketlerin ürün teslim aldıktan sonra inceleme sistemlerini ne kadar sıkı bir şekilde düzenlemeleri gerektiğini göstermektedir.

Satıcının “Kötü Niyeti” ve Günümüzdeki Yorumu

Ticaret Kanunu’nun (商法) 526. maddesinin katı kurallarının istisnaları bulunmaktadır. Aynı maddenin üçüncü fıkrası, satıcının sözleşmeye aykırılığı “kötü niyetle”, yani kusuru bilerek alıcıya teslim ettiği durumlarda, alıcının inceleme ve bildirim yükümlülüğünün kaldırıldığını ve hak kaybının oluşmayacağını belirtir.

Son yıllarda, “kötü niyet” yorumu üzerine yapılan yargı kararları dikkate değer bir eğilim göstermektedir. Tokyo Yüksek Mahkemesi’nin (東京高等裁判所) 2022 yılı 8 Aralık tarihli kararında, giyim ürünleri için kullanılan barkod isimlerinin baskı hatasıyla ilgili bir olayda, satıcının kusuru bilmediği durumlarda bile, bu durumdan habersiz olmasının “ağır ihmali” varsa, kötü niyetli durumlarla aynı şekilde değerlendirilebileceğine hükmetmiştir. Bu karar, satıcının kalite kontrol sisteminde ciddi eksiklikler bulunması ve önemli hataların göz ardı edilmesi gibi durumlarda, subjektif farkındalık olmasa bile, Ticaret Kanunu’nun 526. maddesi tarafından sağlanan korumanın alınamayacağını gösteren bir yaklaşımı temsil etmektedir. Bu, yargının aşırı adaletsizliklerin ortaya çıktığı durumlarda katı kuralların uygulanmasını düzeltmeye çalıştığı bir hareket olarak anlaşılabilir ve alıcılar için önemli bir çözüm yolu sunar.

Japon Hukukunda Eylemsizliğin Bedeli: Bir Yargı Kararı İncelemesi

Japonya’da, muayene ve bildirim yükümlülüğünün gayrimenkul gibi karmaşık varlıklara da uygulandığı ve alıcılar için sert sonuçlar doğurduğu bir örnek olarak, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 1992 (Heisei 4) yılı 28 Ekim tarihli kararı gösterilebilir. Bu davada, bir emlakçı (tüccar) olan alıcı, bir arazi satın aldı ve teslimattan yaklaşık bir buçuk yıl sonra, toprağın altından büyük miktarda endüstriyel atık çıktığı keşfedildi. Mahkeme, bu atıkların varlığını bir sözleşme aykırılığı (kusur) olarak kabul etti; ancak, alıcının bir tüccar olmasına rağmen, araziyi derhal incelemekte ve satıcıya bildirimde bulunmakta geciktiği için, Ticaret Kanunu’nun 526. maddesine dayanarak, atık bertaraf masrafları için zarar tazminatı talebini reddetti. Bu karar, muayene yükümlülüğünün taşınmaz mallara da genişlediğini ve “derhal” gerekliliğinin ne kadar katı bir şekilde yorumlandığını gösteren, uygulamada önemli bir uyarı niteliğindedir.

Japon Ticaret Kanunu Madde 526’ya Göre Sözleşme Hükümleriyle Yapılan Değişiklikler: Özel Şartların Önemi

Japon Ticaret Kanunu’nun 526. maddesi alıcılar için oldukça katı hükümler içerirken, bu hükümler taraflar arasındaki anlaşmayla değiştirilebilir. Hukukta, tarafların iradesiyle uygulamadan çıkarılabilen bu tür hükümlere ‘isteğe bağlı hükümler’ denir. Bu nedenle, satış sözleşmesine Ticaret Kanunu’nun 526. maddesinden farklı içerikte özel şartlar ekleyerek, taraflar kendi risklerini yönetebilirler.

Bu özel şartların önemini net bir şekilde ortaya koyan bir örnek, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 2011 (Heisei 23) yılının 20 Ocak tarihli kararıdır. Bu davada, bir arazinin alıcısı, teslimattan yaklaşık 11 ay sonra toprak kirliliği keşfetti ve satıcıdan yaklaşık 15 milyon yen tutarında tedbir masrafları için tazminat talep etti. Satıcı, Ticaret Kanunu’nun 526. maddesindeki altı aylık süre sınırlamasını ileri sürerek ödemeyi reddetti.

Ancak, bu olayın satış sözleşmesinde ‘gizli ayıpların, satıcının Medeni Kanun hükümlerine göre çözümlemesi gerektiği’ yönünde bir madde bulunmaktaydı. Mahkeme, bu maddenin, tarafların Japon Ticaret Kanunu’nun katı kurallarını (526. madde) bilinçli olarak dışlayarak, alıcı için daha avantajlı olan Medeni Kanun kurallarını (sözleşme uygunluğunun fark edilmesinden itibaren bir yıl içinde bildirim yeterli olacaktır) uygulamak konusunda anlaştıkları şeklinde yorumladı. Sonuç olarak, satıcı, altı aylık süreyi aşan toprak kirliliği için de sorumluluk taşıdığına ve tazminat talebinin kabul edildiğine hükmedildi.

Bu dava örneği, bir sözleşme maddesinin, yasaların belirlediği risk dağılımını tamamen değiştirebileceğini ve milyonlarca yenlik finansal sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir. Ticaret Kanunu’nun 526. maddesinin varlığı, sözleşme müzakerelerindeki güç dinamiklerini şekillendirir. Bilgili bir satıcı, bu konuda sessiz kalarak, kendisine avantaj sağlayan yasal varsayılan kurallardan yararlanmaya çalışacaktır. Öte yandan, bilgili bir alıcı, muayene süresinin uzatılmasını veya Ticaret Kanunu’nun 526. maddesinin uygulanmasının açıkça dışlanmasını içeren maddelerin sözleşmeye eklenmesini şiddetle talep edecektir. Bu durum, hukuki bilginin, sadece uyum sorunu olmanın ötesinde, şirketlerin çıkarlarına doğrudan bağlı stratejik bir müzakere aracı olduğunu gözler önüne sermektedir.

Satıcının Hakları: Japonya’da Alıcının Kabul Etmediği Malların Yeniden Satışı (Kendi Yardımıyla Satış Hakkı)

Japon ticaret hukuku, alıcıya katı yükümlülükler getirirken, satıcıya da işlemleri hızla sonuçlandırmak için güçlü haklar tanımaktadır. Bunun en belirgin örneği, Japon ticaret hukukunun 524. maddesinde belirlenen ‘Kendi Yardımıyla Satış Hakkı’dır . Bu hak, alıcının geçerli bir neden olmaksızın malın teslim alınmasını reddetmesi veya teslim alamaması durumunda, satıcının kendi kararıyla malı elden çıkararak zararını telafi etmesine izin veren bir sistemdir.

Özellikle, satıcı, alıcıya uygun bir süre belirleyerek ihtarname gönderdikten sonra, malı açık artırmaya çıkarabilir . Üstelik, malın hasar görme riski taşıması ve değerinin düşme ihtimali varsa, bu ihtar bile gerekli olmadan doğrudan açık artırmaya sunulabilir .

Bu hakkın özellikle güçlü olduğu nokta, medeni hukuk kurallarıyla karşılaştırıldığında açıktır. Medeni hukukta, benzer durumlarda satıcının malı açık artırmaya çıkarması için, genellikle mahkeme izni gerekmektedir . Ticaret hukuku, bu yargı sürecinin engellerini kaldırarak, satıcının hızla harekete geçebilmesini sağlamaktadır.

Daha da önemli bir nokta ise, açık artırmadan elde edilen gelirin kullanımıdır. Satıcı, bu geliri doğrudan satış bedeline mahsup edebilir . Böylece, satıcı ayrı bir dava açarak alacağını tahsil etme zahmetinden kurtulur ve hemen fonları geri kazanabilir. Kendi Yardımıyla Satış Hakkı, satıcının elindeki değersiz stokları taşıma ve depolama maliyetlerinin artması riskinden kurtulmak için son derece pratik bir zarar azaltma aracıdır. Bu hak, alıcının inceleme ve bildirim yükümlülüğüyle birlikte düşünüldüğünde, her ikisi de ticari işlemlerin tıkanıklığını erken bir aşamada çözerek, nihai çözüme ulaşmayı hızlandıran ticaret hukukunun amaçlarına uygun olarak değerlendirilebilir.

Alıcının Yükümlülükleri: Japonya’da Sözleşme Feshinden Sonra Malların Korunması ve Depozito

Ticari satışlarda, sözleşme feshedildikten sonra alıcının yükümlülüklerine dair özel kurallara dikkat etmek gerekmektedir. Alıcı, ürünün sözleşmeye uygun olmadığı gerekçesiyle sözleşmeyi haklı olarak feshetmiş olsa bile, Japon Ticaret Kanunu’nun (商法) 527 ve 528. maddeleri alıcıya belirli yükümlülükler yüklemektedir.

Özellikle, alıcı sözleşmeyi feshettikten sonra bile, satıcının masrafları altında, teslim alınan malları korumak veya depozito etmek zorundadır. Bu yükümlülük, sipariş edilenden farklı bir ürün gelmesi veya sipariş miktarının üzerinde fazla teslimat yapılması durumunda da aynı şekilde uygulanır. Eğer malların yok olma veya zarar görme riski varsa, alıcı mahkemenin izniyle bu malları açık artırmaya çıkarabilir ve elde edilen parayı koruma veya depozito amacıyla kullanmalıdır.

Bu, ilk bakışta sezgilere aykırı gibi görünen yükümlülük, uzak mesafedeki tüccarlar arasındaki işlemlerde satıcının mülkiyet haklarını korumak için oluşturulmuştur. Alıcının ürünü basitçe terk edip değerinin düşmesini önlemek ve satıcının ürünü geri almak gibi uygun önlemleri alana kadar alıcıyı geçici bir yönetici olarak konumlandırmaktadır. Bu düzenlemenin amacı, uygulama kapsamından da açıktır. Ticaret Kanunu’nun 527. maddesinin 4. fıkrası, satıcı ve alıcının iş yerlerinin aynı şehir veya kasaba içinde bulunması durumunda, bu koruma yükümlülüğünün uygulanmayacağını belirtir. Bu, satıcının malları kolaylıkla geri alabileceği yakın mesafedeki işlemlerde, alıcıya bu tür bir yükümlülük yüklemenin gerekli olmadığı anlamına gelir. Bu hüküm, hem iç hem de uluslararası ticarette karşılaşılan pratik sorunları çözmek için Ticaret Kanunu’nun mantıklı bir düzenlemesidir.

Japon Medeni Hukuku ve Ticaret Hukuku Karşılaştırması: Ana Farklılıkların Özeti

Gördüğümüz üzere, ticari satışlarda, sivil satışlardan farklı birçok özel hüküm bulunmaktadır. Bu farklılıkları anlamak, işletmeler arası işlemlerde risk yönetiminin ilk adımıdır. Aşağıda, bu makalede ele aldığımız başlıca farklılıkları bir tablo halinde özetlemekteyiz.

Regülasyon KonusuJapon Medeni Hukuku’ndaki Genel İlkelerJapon Ticaret Hukuku’ndaki Özel Hükümler
Alıcının İnceleme Bildirim YükümlülüğüÖzel bir düzenleme yok. Uyumsuzluk fark edildiğinde bir yıl içinde bildirim yeterli (Japon Medeni Hukuku Madde 566).Eşya teslim alındıktan sonra “derhal” inceleme ve “hemen” bildirim yapma yükümlülüğü vardır. Hemen fark edilemeyen uyumsuzluklar için teslimattan sonraki altı ay içinde bildirim gerekir. Yükümlülüğe uyulmazsa hak kaybedilir (Japon Ticaret Hukuku Madde 526).
Alıcının Teslim Alma Reddi Durumunda Satıcının HaklarıMahkeme izni alarak malı açık artırmaya çıkarabilir. Bedel teminat altına alınmalıdır (Japon Medeni Hukuku Madde 497).Mahkeme izni olmaksızın açık artırma (kendi kendine satış) yapılabilir. Bedel doğrudan satış bedeline sayılabilir (Japon Ticaret Hukuku Madde 524).
Sözleşmenin Feshinden Sonra Alıcının YükümlülükleriEşyayı iade etme (orijinal duruma getirme) yükümlülüğü bulunur.Uzak mesafeli işlemlerde, satıcının masrafıyla malın korunması veya teminat altına alınması yükümlülüğü bulunur (Japon Ticaret Hukuku Madde 527).

Bu tablo, işletmeler arası işlemlerin (B2B), tüketici işlemleri (B2C) veya bireyler arası işlemler (C2C) ile temelde farklı risk profillerine sahip olduğunu göstermektedir. Özellikle alıcının inceleme bildirim yükümlülüğü ile ilgili kurallardaki farklılıklar, uygulamada son derece önemlidir.

Özet

Japonya’daki ticari satış kurallarını belirleyen Japon Ticaret Kanunu, işletmeler arası işlemlerde hız ve kesinliği en üst düzeyde önceliklendirir ve bu, ticari işlemlerin erken stabilizasyonunu sağlamak için bazen katı yükümlülükler ve güçlü haklar tanıyan özel bir hukuk sistemidir. Özellikle, Japon Ticaret Kanunu’nun (526. madde) alıcının muayene ve bildirim yükümlülüğünü düzenleyen maddesi, katılığı ve hak kaybı gibi ciddi sonuçları nedeniyle, tüm işletmelerin derinlemesine anlaması gereken en önemli konulardan biridir. Bu yükümlülüğü ihmal etmek, üründe açıkça bir kusur olsa bile, alıcının herhangi bir yasal çözüme başvurma hakkını tamamen kaybetmesine yol açabilir. Ancak, bu hükümler tarafların anlaşmasıyla değiştirilebilir ve bir sözleşme maddesiyle riskin yerini büyük ölçüde değiştirebilir. Bu nedenle, ticari satışlarda, yasal varsayılan kuralları anladıktan sonra, şirketinizin pozisyonunu korumak için stratejik sözleşme müzakereleri şarttır.

Monolith Hukuk Bürosu, Japonya içinde birçok müşteriye ticari satışlarla ilgili hukuki hizmetler sunmuş ve bu alanda geniş bir deneyime sahiptir. Büromuzda, yabancı avukatlık niteliklerine sahip İngilizce konuşan birçok avukat bulunmakta ve bu sayede, sözleşme hazırlama ve incelemeden anlaşmazlık çözümüne kadar uluslararası işlemlerde Japonca ve İngilizce dillerinde kapsamlı destek sunabilmekteyiz. Şirketinizin işlerini hukuki açıdan güçlü bir şekilde desteklemek için buradayız, lütfen bizimle çekinmeden iletişime geçin.

Managing Attorney: Toki Kawase

The Editor in Chief: Managing Attorney: Toki Kawase

An expert in IT-related legal affairs in Japan who established MONOLITH LAW OFFICE and serves as its managing attorney. Formerly an IT engineer, he has been involved in the management of IT companies. Served as legal counsel to more than 100 companies, ranging from top-tier organizations to seed-stage Startups.

Başa dön