MONOLITH LAW OFFICE+81-3-6262-3248Hafta içi 10:00-18:00 JST [English Only]

MONOLITH LAW MAGAZINE

General Corporate

Japon Şirketler Hukuku'nda Çoklu Temsil Davası Sistemi ve Önemli Yargı Kararları

General Corporate

Japon Şirketler Hukuku'nda Çoklu Temsil Davası Sistemi ve Önemli Yargı Kararları

Günümüz şirketlerini çevreleyen ortam, tek bir nihai ana şirketin birçok bağlı kuruluşu yönettiği karmaşık bir şirket grubu yapısıyla karakterize edilmektedir. Bu tür bir yapı stratejik bir avantaj sağlarken, özellikle bağlı kuruluşların yöneticilerinin sorumluluğu konusunda, kurumsal yönetimle ilgili özgün zorluklar sunar. Geleneksel olarak, bir şirketin hissedarları, o belirli şirketin yöneticilerine karşı sorumluluk talep etmek amacıyla hissedar temsil davası açabiliyordu. Ancak, bu sistem, bağlı kuruluşların usulsüzlüklerinin ana şirkete ve dolayısıyla ana şirketin hissedarlarına dolaylı zarar verdiği durumlara yeterince yanıt verememekteydi.

Bu sorunu fark eden Japonya, 2014 yılında Japon Şirketler Hukuku’nda yapılan bir değişiklikle çoklu temsil davası sistemini tanıttı ve bu sistem 2015 yılında yürürlüğe girdi. Bu sistem, Japon Şirketler Hukuku’nda resmi olarak “Özel Sorumluluk Takip Davası” olarak adlandırılmakta olup, nihai ana şirket gibi şirketlerin hissedarlarının, tamamen bağlı veya önemli bağlı kuruluşların yöneticilerine karşı sorumluluk talep etmelerini mümkün kılar. Bu yasal sistem, şirket grubu içindeki kurumsal yönetimi güçlendirmede son derece önemli bir rol oynamaktadır. Bu makalede, bu önemli yasal çerçeveyi, amacı, gereklilikleri, prosedürleri ve ilgili yargı kararlarıyla birlikte detaylı bir şekilde açıklayarak, Japonya’daki şirket gruplarında kurumsal yönetimin güçlendirilmesindeki rolü hakkında kapsamlı bir anlayış sunacağız.  

Japon Şirketler Hukuku’nda Çoklu Temsilci Dava Sistemi’nin Özeti

Sistemin Tanımı ve Amacı

Japonya’nın Şirketler Hukuku’nda yer alan çoklu temsilci dava sistemi, bir kurumsal grubun en üst seviyesinde bulunan anonim şirketin, yani “nihai tam ana şirket” hissedarlarının, tamamen sahip olunan yan kuruluşlarının (torun şirketler dahil) yönetim kurulu üyeleri, denetçiler, icra memurları, mali denetçiler veya tasfiye memurlarının (bundan sonra “kurucu vb.” olarak anılacaktır) sorumluluğunu takip edebilmesi için açabileceği bir dava sistemidir. Bu sistem, Japonya’nın Şirketler Hukuku’nun 847. maddesinin 3. fıkrasının 1. bendinde “belirli sorumluluk takibi davası” olarak düzenlenmiştir.

Bu sistemin iki ana amacı bulunmaktadır. Birincisi, yan kuruluşların usulsüzlükleri veya yönetimsel hatalarının ana şirkete zarar vermesi ve sonuç olarak ana şirketin hissedarlarının da ekonomik kayıplar yaşaması durumunda, ana şirketin hissedarlarını korumaktır. Bu sistemin oluşturulmasının arka planında, Heisei 9 (1997) yılında Japonya’nın Tekelcilik Karşıtı Kanunu’nun değiştirilmesiyle holding şirketlerinin serbest bırakılması ve Heisei 11 (1999) yılında Japonya’nın Ticaret Kanunu’nun değiştirilmesiyle hisse değişimi ve hisse devri sisteminin oluşturulması sonrasında, saf holding şirketlerinin hızla artması durumu bulunmaktadır. Bu durum, yan kuruluşların eylemlerinin ana şirkete olan etkisini önemli ölçüde artırmış ve yan kuruluşlara karşı ana şirketin denetimi ile ana şirketin hissedarlarından gelen kontrol ihtiyacını artırmıştır.

İkinci amaç, yan kuruluşların yönetim kurulu üyeleri vb. sorumluluğunu takip eden davalar hakkında, ana şirketin kendisinin dava açma konusunda ihmalkar olma olasılığı, yani “dava açma ihmali olasılığı” bulunduğunda, ana şirketin hissedarlarına bu sorumluluğu takip etme yolunu açmaktır. Ana şirket, yan kuruluşun hissedarı olarak dava açma yetkisine sahiptir, ancak yan kuruluşun yöneticileriyle olan kişisel ilişkiler veya grup içindeki geniş kapsamlı çıkar ilişkileri nedeniyle dava açmaktan kaçınma riski bulunmaktadır. Bu sistem, ana şirket seviyesindeki potansiyel çıkar çatışmalarını önler ve sorumluluk takibinin uygun şekilde yapılmasını garanti eder. Bu sayede, sadece zarar telafi işlevi değil, aynı zamanda yasadışı eylemlerin caydırıcılık işlevi de beklenmektedir. Bu hukuk sistemi, kurumsal grup içindeki karar alma süreçlerine dışarıdan bir denetim işlevi sağlar ve kurumsal yönetimin genel çerçevesini güçlendirir.

Hukuki Dayanak: Japon Şirketler Hukuku Madde 847-3

Çoklu Temsil Davası Sistemi, Japon Şirketler Hukuku’nun 847-3. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Bu madde, Heisei 26 (2014) yılında Japon Şirketler Hukuku’nda yapılan değişiklikle oluşturulmuş ve Heisei 27 (2015) yılı 1 Mayıs tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu sistemin getirilmesinden önce, Japon Şirketler Hukuku’nda çoklu temsil davalarına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ve yargı kararları da genellikle bu tür davaları kabul etmemekteydi.

Bu yasal değişiklik, şirket gruplarındaki sorumluluk takibindeki boşlukları dolduran devrim niteliğinde bir adımdı. Bu, geleneksel yargı kararlarının yasama tarafından yeniden düzenlenmesi anlamına gelmekte ve Japon şirketler hukukunun daha kapsamlı ve açık bir şirket grubu yönetim çerçevesine doğru evrildiğini göstermektedir. Bu sistemin getirilmesi, modern iş dünyasının karmaşık yapısına, özellikle de risk ve sorumluluğun karmaşık grup yapıları aracılığıyla akışına yanıt vermek amacıyla yasama organının aktif bir politika kararı aldığını ifade etmektedir. Bu sayede, geleneksel hissedar temsil davalarının ana şirket hissedarlarını yeterince koruyamadığı durumlar iyileştirilmiş ve şirket hiyerarşisinin tamamında sorumluluk takibi sağlanmıştır.

Japonya’da Hissedar Temsil Davası ile Farklılıklar

Çoklu temsil davası, geleneksel hissedar temsil davası (Japonya Şirketler Hukuku Madde 847) ile benzer bir yapıya sahip olsa da, dava açma yetkisi açısından büyük bir farklılık gösterir. Genel hissedar temsil davası, davanın konusu olan “ilgili şirketin” hissedarının, o şirketin yönetim kurulu üyelerine karşı dava açmasıdır. Örneğin, A şirketinin bir hissedarı, A şirketinin yönetim kurulu üyelerine karşı hissedar temsil davası açabilir.  

Buna karşılık, çoklu temsil davası, bir alt şirketin yöneticilerine karşı sorumluluk talebini, o alt şirket yerine, alt şirketi tamamen kontrol eden “nihai ana şirketin” hissedarlarının açabileceği bir sistemdir. Yani, ana şirketin hissedarları, alt şirketin yöneticilerine karşı dava açarak dolaylı bir ilişki içinde sorumluluk talebinde bulunabilirler. Bu, ana şirketin alt şirketin hisselerini %100 oranında elinde bulundurduğu durumlarda, alt şirketin hissedarı olarak ana şirketin dava açmaması durumunda, ana şirketin hissedarlarına alt şirketin yöneticilerini denetleme imkanı sağlar.  

Bu farklılık, kurumsal sorumluluğun algılanışının, saf kurumsal birim perspektifinden, kurumsal grubu bütünleşik bir ekonomik birim olarak tanıma perspektifine doğru değiştiğini gösterir. Alt şirketin usulsüzlüklerinden kaynaklanan nihai ekonomik etkinin, nihai ana şirket ve onun hissedarlarına ulaşan ekonomik gerçekliği arka planda bulunmaktadır. Bu hukuk sistemi, nihai ekonomik yararlanıcı olan ana şirketin hissedarlarının, doğrudan hukuki varlık olan alt şirket veya onun doğrudan hissedarı olan ana şirket harekete geçmediğinde bile, kendi çıkarlarını koruma araçlarına sahip olmalarını garanti eder. Bu, sorumluluk talebinin amacı doğrultusunda, sınırlı ve belirli bir bağlamda “kurumsal kişiliğin kaldırılması doktrini” gibi bir düşüncenin uygulanmasını güçlendirir.

Japonya’da Çoklu Temsil Davasının Şartları ve Prosedürleri

Japon Şirketler Hukuku’nun 847. Maddesi 3. Fıkrası uyarınca, çoklu temsil davası açmak için belirlenen katı şartları yerine getirmek gereklidir. Bu şartlar, davaların kötüye kullanımını önlerken, gerçekten korunmaya ihtiyaç duyulan durumlarda dava hakkını tanımak amacıyla oluşturulmuştur.

Dava Açma Hakkı: Nihai Tam Ana Şirketin Hissedarlarının Niteliği

Japonya’da çoklu temsil davası açma hakkı, “nihai tam ana şirket” hissedarlarına aittir. Nihai tam ana şirket, belirli bir anonim şirketin tam ana şirketi olup, kendisinin başka bir tam ana şirketi olmayan şirketi ifade eder. Yani, şirket grubunun en üst seviyesinde yer alan anonim şirkettir.  

Dava açma hakkına sahip hissedarlar, prensip olarak, davanın açılmasını talep ettikleri tarihten itibaren 6 ay öncesinden itibaren kesintisiz olarak, ilgili nihai tam ana şirketin toplam hissedarlarının oy haklarının yüzde 1’inden fazlasına veya çıkarılmış hisselerin yüzde 1’inden fazlasına sahip olmalıdır. Ancak, halka açık olmayan nihai tam ana şirketler için bu 6 aylık kesintisiz sahiplik şartı uygulanmaz. Bu şart, hissedarın dava konusu olan meseleye karşı belirli bir menfaat ilişkisini sürekli olarak sürdürdüğünü teyit etmek amacıyla konulmuştur.  

Burada önemli olan, davacının “nihai tam ana şirket” hissedarı olması ve hedef alınan alt şirketin “tam alt şirket” olması gerekliliğidir. Bu katı tasarım, sistemin uygulanmasını sıkı bir şekilde yönetilen şirket piramitleriyle sınırlayarak, ara aşamalarda azınlık hissedarlarının karmaşık çatışmalarını önlemeyi amaçlayan yasama niyetini göstermektedir. Eğer alt şirket tam alt şirket değilse, o alt şirkette azınlık hissedarları bulunabilir ve bu hissedarlar doğrudan hissedar temsil davası açabilirler. Bu nedenle, Japonya’nın şirket hukuku, birden fazla katmandaki hissedarların (ana şirketin hissedarları ve alt şirketin azınlık hissedarları) aynı anda benzer davalar takip etmesiyle oluşabilecek karmaşıklıkları, potansiyel çift tahsilatları ve çıkar çatışmalarını önleyecek şekilde tasarlanmıştır. Bu katı “tam alt şirket” ve “nihai ana şirket” gereklilikleri, çoklu temsil davalarının uygulanmasını rasyonelleştirir ve nihai ana şirketin hissedarlarının alt şirketin performansının tek dolaylı yararlanıcısı olduğu ve ana şirketin harekete geçmemesinin sorumluluk takibinin ana engeli olduğu durumlara odaklanır.  

Hedef Alınan Bağlı Şirketler ve Sorumluluk Takibinin Kapsamı

Japonya’da çoklu temsil davasının hedef aldığı bağlı şirketler, belirli bir öneme sahip tam bağlı şirketlerle sınırlıdır. Özellikle, Japon Şirketler Kanunu’nun 847. maddesinin 3. fıkrasının 4. bendine göre, kurucuların sorumluluğuna neden olan olayın meydana geldiği tarihte, nihai tam ana şirket ve onun tam bağlı şirketlerinin, ilgili bağlı şirketin hisse senetlerinin defter değeri, nihai tam ana şirketin toplam varlıklarının beşte birini (eğer tüzükte daha düşük bir oran belirlenmişse, o oranı) aştığı durumlarla sınırlıdır. Bu kriter, Japon Şirketler Kanunu’nun basit organizasyon yeniden yapılandırma kriterlerine (Japon Şirketler Kanunu’nun 467. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendi gibi) uygun olarak belirlenmiş olup, ana şirketin yönetimine büyük etkisi olabilecek önemli bağlı şirketlere odaklanmaktadır.

Bu “toplam varlıkların beşte biri” kriteri, çoklu temsil davasının, nihai tam ana şirketin mali durumunu ve dolayısıyla hissedar değerini gerçekten etkileyebilecek önemli bağlı şirketler için saklı tutulmasını garanti eden bir filtre işlevi görür. Bu kriter, hissedarların önemsiz bağlı şirketlerin küçük sorunları için maliyetli ve karmaşık davalar açmasını engeller. Yasama organı, yalnızca önemli bağlı şirketlere yönelik maddi zararların nihai ana şirkete ciddi zarar olarak yansıyabileceğini zımnen kabul etmektedir. Bu gereklilik, çoklu temsil davasının şirket grubu içinde önemli kurumsal yönetim hatalarını ele almak için bir araç olduğunu ve tüm iş faaliyetlerinin detaylı yönetimi için bir mekanizma olmadığını garanti eder, hissedar koruması ile etkin kurumsal yönetim ihtiyacını dengelemektedir.

Sorumluluk takibinin hedefi, bağlı şirketin kurucularının “belirli sorumluluğu” ile sınırlıdır. Bu, Japon Şirketler Kanunu’nun 847. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan hissedar temsil davasının hedef aldığı kişilerden daha dar bir kapsamda belirlenmiştir. Örneğin, menfaat sağlanan kişilere iade talebi veya sahte ödemelerin sorumluluğu gibi durumlar kasıtlı olarak hariç tutulmuştur. Yasama organı, bu tür durumlarda dava açma ihmalinin sorun teşkil etmeyeceğine karar vermiştir.

Davanın Kabul Edilmediği Durumlar

Japonya’da çoklu temsil davası, aşağıdaki durumlardan birine uyuyorsa açılamaz. Bu düzenlemeler, dava hakkının kötüye kullanılmasını önlemek ve sistemin amacına uygun olmayan davaları ortadan kaldırmak için önemlidir.

  1. İlgili sorumluluk davası, ilgili hissedar veya üçüncü bir tarafın haksız kazanç sağlamayı amaçladığı ya da ilgili anonim şirket veya nihai tam ana şirket gibi kuruluşlara zarar vermeyi hedeflediği durumlarda (Japon Şirketler Kanunu Madde 847-3, 1. fıkra, 1. bent).  
  2. İlgili sorumluluğun sebep olduğu olaylar nedeniyle nihai tam ana şirket gibi kuruluşlara zarar gelmediği durumlarda (Japon Şirketler Kanunu Madde 847-3, 1. fıkra, 2. bent).  

Bu ikinci “zarar şartı” özellikle önemlidir. Bu şart, bir yan kuruluş zarar görse bile, bu durumun nihai tam ana şirketin hisse değerinde bir değişiklik yaratmadığı veya ana şirkete kar transferi yapıldığı durumları kapsar. Bu gibi durumlarda, ana şirket hissedarlarının doğrudan bir çıkar ilişkisi olmadığı kabul edilir. Bu şart, çoklu temsil davası sisteminin ana amacının, yan kuruluşun usulsüzlüklerini sadece cezalandırmak değil, nihai ana şirket ve hissedarlarına doğrudan etki eden kayıpların telafisini sağlamak olduğunu açıkça belirtir. Bu sayede, sistemin ekonomik rasyonalitesi güçlendirilir ve yan kuruluş zarar görse bile, grup içi muhasebe işlemleri veya stratejik kararlar (örneğin, zararların absorbe edilmesi, kar transferi) nedeniyle nihai ana şirketin mali durumu etkilenmediği veya aksine kar elde ettiği durumlarda dava açılması önlenir. Bu düzenleme, çoklu temsil davasının, nihai ana şirket hissedarlarının, yan kuruluşun ciddi yönetim hatalarından kaynaklanan dolaylı kayıplardan kendilerini korumalarına odaklandığını garanti eder.  

Dava Açılmadan Önceki Süreç

Japonya’da çoklu temsil davasının açılmasına kadar olan süreç, temel olarak hissedar temsil davasıyla aynı çerçevede ilerler. Öncelikle, nihai ana şirket gibi hissedarlar, belirli bir sorumluluğun peşine düşülmesi gereken yan şirkete, yazılı olarak veya Japon Adalet Bakanlığı’nın belirlediği diğer yöntemlerle, belirli sorumluluğun peşine düşülmesi için dava açılmasını talep ederler.

Yan şirket, bu talep tarihinden itibaren 60 gün içinde belirli sorumluluğun peşine düşülmesi için dava açmazsa, talepte bulunan nihai ana şirket gibi hissedarlar, yan şirket adına kendileri belirli sorumluluğun peşine düşülmesi için dava açabilirler. Ancak, 60 günlük sürenin dolmasını beklemek, yan şirkete telafi edilemez zararlar verebilecekse, talep sahibi, yukarıda belirtilen “davanın kabul edilmediği durumlar” kapsamına girmediği sürece, derhal dava açabilir.

Bu süreçteki gereklilikler, hissedarların kendi başlarına dava açmadan önce yan şirkete dava açma talebinde bulunmalarını zorunlu kılar. Bu, çoklu temsil davasının ikincil bir düzeltme mekanizması olduğunu ve yalnızca ana şirket (yan şirket) veya doğrudan hissedarları (ana şirket) harekete geçmediğinde devreye girdiğini vurgular. Bu tasarım, çoklu temsil davasının yan şirketin kendi kurumsal yönetim mekanizmalarını tamamen atlamadığını, aksine bu iç mekanizmaların çalışmadığı veya kasıtlı olarak göz ardı edildiği durumlarda bir kontrol olarak işlev gördüğünü ifade eder. Bu süreç tasarımı, şirketlerin özerklik ilkesini güçlendirirken, hesap verebilirlik için gerekli dış tetikleyiciyi sağlar ve sistemin iç yönetim hatalarını düzeltmek için son çare olarak kullanılmasını garanti eder.

Japon Çoklu Temsil Davası Sisteminin Arka Planı ve Önemi

Sistemin Tarihsel Gelişimi

Japonya’da çoklu temsil davası sistemi, Japon Şirketler Hukuku’na açıkça dahil edilmeden önce, Japon mahkemeleri genellikle çoklu temsil davalarını kabul etmiyordu. Ancak, Heisei 5 (1993) yılında Japon Yüksek Mahkemesi tarafından verilen Mitsui Madencilik davası kararı, çoklu temsil davalarının gerekliliği üzerine tartışmaların başlamasına vesile oldu. Bu karar, doğrudan çoklu temsil davalarını kabul etmese de, şirket gruplarında sorumluluk takibinin nasıl olması gerektiği konusunda akademik ve pratik alanda canlı tartışmaları teşvik etti.

Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki emsal teorilerin tarihsel değişimi de Japonya’nın sistem tasarımını etkilediği düşünülmektedir. ABD’de, çoklu temsil davaları erken dönemlerden itibaren kabul edilmiştir ve 1917 yılında New York Eyaleti Orta Temyiz Mahkemesi’nin Holmes v. Camp davası kararı buna örnek olarak gösterilebilir. Bu tür uluslararası eğilimler de göz önünde bulundurularak, Japonya’nın hukuk sistemi, şirket gruplarının karmaşıklığına yanıt vermek ve daha etkili bir kurumsal yönetim sağlamak amacıyla çoklu temsil davalarının uygulanmasına yönelmiştir. Bu tartışmaların sonucunda, 2014 yılında Japon Şirketler Hukuku’nun revizyonu (2015 yılında yürürlüğe girmiştir) ile çoklu temsil davası sistemi Japonya’nın hukuk sisteminde açıkça yerini almıştır. Bu, Japonya’nın kurumsal hukukunun olgunlaştığını ve modern iş ortamına uyum sağlamak için önemli bir adım attığını göstermektedir.

Kurumsal Yönetimdeki Rolü ve Beklenen Etkileri

Japon çoklu temsil davası sistemi, şirket gruplarında kurumsal yönetimi güçlendirmede son derece önemli bir rol oynar. Bu sistem, ana şirketin, bağlı şirketin usulsüzlüklerine karşı sorumluluk takibini ihmal etme olasılığı, yani “dava açma ihmal olasılığı” gibi yapısal bir sorunu ele almak için tasarlanmıştır. Ana şirket, bağlı şirketin yöneticileriyle olan kişisel ilişkiler veya grup genelindeki çıkar ilişkileri nedeniyle bağlı şirketin yöneticilerinin sorumluluğunu takip etmekte tereddüt ederse, ana şirketin hissedarlarına doğrudan harekete geçme imkanı tanıyarak, grup genelinde şeffaflık ve hesap verebilirliği teşvik eder.

Bu sistemin uygulanmasıyla, bağlı şirketin yöneticileri, sadece ana şirketin denetimi altında değil, aynı zamanda nihai ana şirketin hissedarlarının doğrudan gözetimi altında da olacaktır. Bu durum, yasa dışı faaliyetlerin caydırıcılığını artırır ve şirket grubu genelinde yasalara uyum bilinci ve etik anlayışın yükselmesi beklenir. Ayrıca, fiilen bir zarar meydana geldiğinde, bu zararın telafisini teşvik etme işlevine de sahiptir. Bu sistem, Japonya’nın kurumsal yönetiminin, tek bir tüzel kişilikle sınırlı kalmayıp, şirket grubu genelinde etkinliği arayan bir yönde evrildiğini ve uluslararası kurumsal yönetim en iyi uygulamalarıyla uyumunu artırdığını göstermektedir.

Japon Çoklu Temsil Davası Sistemi ile İlgili Önemli Yargı Kararları

Sistem Tanıtılmadan Önceki Tartışmalar ve Yargı Kararlarının Gelişimi

Japonya’da çoklu temsil davası sistemi, Japon Şirketler Hukuku’na açıkça dahil edilmeden önce, Japon mahkemeleri genellikle çoklu temsil davalarını kabul etme konusunda isteksizdi. Örneğin, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 29 Mart 2001 tarihli kararı gibi, birçok alt mahkeme kararında çoklu temsil davası açılması reddedilme eğilimi gösterdi. Bu kararlar, hissedar temsil davasının davacı yeterliliğini, sorumluluk takibine konu olan şirketin hissedarları ile sınırlayan o dönemdeki Japon hukuk yorumunu yansıtıyordu.

Ancak, Japon Yüksek Mahkemesi’nin 1993 tarihli Mitsui Madencilik Davası, doğrudan çoklu temsil davasını kabul etmemiş olsa da, şirket gruplarında ana şirket hissedarlarının korunması gerekliliği hakkında akademik ve pratik alanda canlı tartışmaların başlamasına vesile oldu. Bu olay, geleneksel hukuk sisteminin karşılayamadığı şirket gruplarına özgü sorumluluk takibi sorunlarını ortaya çıkardı ve sonrasında Japon Şirketler Hukuku’nun revizyonuna yönelik önemli bir tartışma konusu haline geldi. Bu tarihsel süreç, 2015 yılında Japon Şirketler Hukuku’nun revizyonunun, sadece bir yasa değişikliği olmanın ötesinde, şirket gruplarının karmaşıklığına yanıt veren Japon şirket hukukunda önemli bir dönüm noktası olduğunu göstermektedir.

Sistem Tanıtıldıktan Sonraki Uygulama Durumu ve Yargı Kararlarının Mevcut Durumu

2015 yılında çoklu temsil davası sistemi tanıtıldıktan sonra, Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesinin 3. fıkrasına dayanan doğrudan yargı kararları şu an için çok fazla rapor edilmemiştir. Bu az sayıda dava, birkaç faktöre bağlanabilir.

Birincisi, çoklu temsil davası açmak için gereken şartların katı olması nedeniyle, dava açılabilecek vakaların sınırlı olmasıdır. Örneğin, hedeflenen yan şirketin tamamen bağlı bir yan şirket olması, bu yan şirketin hisse senetlerinin defter değeri, nihai ana şirketin toplam varlıklarının beşte birini aşması ve nihai ana şirketin kendisinin zarar görmüş olması gibi birçok şartın yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu şartlar, gereksiz davaları ve kötüye kullanım amaçlı davaları engelleyen bir filtre olarak işlev görebilir.

İkincisi, bu sistemin varlığı, şirket grubu içindeki yöneticilere karşı güçlü bir caydırıcı olarak işlev görebilir. Yöneticiler, çoklu temsil davası yoluyla sorumluluklarının takip edileceği riskini fark ederek, daha dikkatli yönetim kararları ve şirket yönetiminin güçlendirilmesi teşvik ediliyor olabilir.

Üçüncüsü, şirket grubunun en üstünde yer alan nihai ana şirketin, kendi yönetimini kontrol eden ara tamamen bağlı yan şirketin, kendi yöneticilerinin sorumluluğunu takip eden bir dava açması beklenemez. Çoklu temsil davası sistemi, tam da bu tür ana şirketlerin “dava açma ihmal olasılığına” karşı koymak için oluşturulmuştur. Bu nedenle, dava sayısının az olması, sistemin işlemediği anlamına gelmez; aksine, caydırıcı etkisi veya dava açılmadan önce iç çözümün ilerlediği anlamına da gelebilir.

Doğrudan çoklu temsil davası yargı kararları az olsa da, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin genel hissedar temsil davası yargı kararları, çoklu temsil davası açıldığında mahkemelerin karar kriterlerini anlamak için referans olabilir. Örneğin, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 25 Eylül 2014 tarihli kararında, halka açık bir şirketin Siyasi Fonlar Düzenleme Yasası’na aykırı olarak siyasi bağış yaptığı olayda, ilgili yöneticilerin özen yükümlülüğü ihlali kabul edilerek, bazı yöneticilere karşı talepler onaylanmıştır. Ayrıca, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 27 Mart 2014 tarihli kararında, Japon Şirketler Hukuku’nun 362. maddesinin 4. fıkrasının 1. bendinde belirtilen “önemli malvarlığının devri ve alımı”na dahil olan tahvil alımının, yönetim kurulu kararı olmaksızın gerçekleştirilerek şirkete zarar verildiği için, halka açık şirket yöneticilerinin zarar tazmin sorumluluğu kabul edilmiştir. Bu yargı kararları, yöneticilerin sorumluluk alanı ve özen yükümlülüğü standartlarını göstermekte olup, çoklu temsil davalarında da benzer hukuki ilkelerin uygulanacağı düşünülmektedir.

Özet

Japon Şirketler Hukuku’ndaki çoklu temsil davası sistemi, modern karmaşık şirket grubu yapılarında içkin olan kurumsal yönetim sorunlarına çözüm getirmek amacıyla tanıtılan son derece önemli bir hukuki mekanizmadır. Bu sistem, nihai ana şirket gibi hissedarların, tamamen bağlı ortaklıkları veya önemli bağlı ortaklıklarının yöneticilerinin sorumluluğunu takip etmelerine olanak tanıyarak, ana şirketin “dava açma ihmali” gibi yapısal sorunları aşmasına ve şirket grubu genelinde şeffaflık ve hesap verebilirliği artırmasına yardımcı olur. Katı gereklilikleri, sistemin kötüye kullanılmasını önlerken, gerçekten korunmaya ihtiyaç duyulan durumlarda dava hakkı tanıyan dengeli bir tasarım felsefesini yansıtır.

Hukuk büromuz, Japon Şirketler Hukuku’ndaki çoklu temsil davası sistemi ve ilgili kurumsal yönetim alanında Japonya’daki birçok müşteriye geniş bir deneyim sunmaktadır. Karmaşık şirket grubu yapılarında sorumluluk takibi, yöneticilerin hukuki yükümlülükleri ve hissedarların haklarını kullanmaları konularında derin bilgi ve uygulama deneyimine sahibiz. Ayrıca, büromuzda yabancı avukatlık lisansına sahip İngilizce konuşan avukatlar bulunmaktadır ve bu sayede uluslararası bir perspektiften, hem Japonca hem de İngilizce olarak sorunsuz iletişim ve yüksek kaliteli hukuki hizmetler sunabilmekteyiz. Çoklu temsil davası sistemi veya genel kurumsal yönetim konularında hukuki destek ihtiyacınız olduğunda, lütfen bizimle iletişime geçin.

Managing Attorney: Toki Kawase

The Editor in Chief: Managing Attorney: Toki Kawase

An expert in IT-related legal affairs in Japan who established MONOLITH LAW OFFICE and serves as its managing attorney. Formerly an IT engineer, he has been involved in the management of IT companies. Served as legal counsel to more than 100 companies, ranging from top-tier organizations to seed-stage Startups.

Başa dön