MONOLITH LAW OFFICE+81-3-6262-3248Hafta içi 10:00-18:00 JST [English Only]

MONOLITH LAW MAGAZINE

General Corporate

Japon Telif Hakkı Hukukunda Bağlantılı Hakların İncelenmesi

General Corporate

Japon Telif Hakkı Hukukunda Bağlantılı Hakların İncelenmesi

Japonya’daki fikri mülkiyet hukuk sistemi, eserleri yaratan kişileri, yani “yaratıcıları” koruduğu kadar, bu eserleri kamuya ileten ve bu süreçte önemli bir rol oynayan kişileri, yani “iletenleri” de korumaktadır. Bu çift katmanlı koruma yapısı, Japonya’nın içerik endüstrisinin temelini oluşturmakta ve yaratıcılık faaliyetleri ile kültürün yayılmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Japon Fikri Mülkiyet Hukuku, yaratıcılara verilen hakları “telif hakkı” olarak tanımlarken, iletenlere tanınan hakları “bağlantılı haklar” olarak ayrı tutmaktadır. Bu temel ayrım, medya, eğlence ve teknoloji sektörlerinde faaliyet gösteren şirketler için son derece önemlidir. Film yapımı, müzik dağıtımı veya çevrimiçi platform işletmeciliği gibi içerikle ilgili tüm iş kollarında yalnızca “telif hakkını” anlamak yetersiz kalır ve ciddi hukuki ile finansal riskler doğurabilir. Bu makalenin amacı, Japon telif hakkı yasasının canlı performans sanatçılarına, kayıt üreticilerine, yayıncılara ve kablolu yayın işletmecilerine tanıdığı bağlantılı haklara ilişkin hukuki temellere dayalı net bir analiz sunmaktır. Bu haklar sadece hukuki sınırlamalar değildir; aynı zamanda işlem ve lisanslama açısından değerli ticari varlıklardır. Makalede, bu hakların iş stratejilerine etkisini yönetimsel bir bakış açısıyla ele alacağız.

Japon Telif Hukukunda Bağlantılı Hakların Temel Kavramları

Bağlantılı haklar, Japon telif hukukunun dördüncü bölümünde (Madde 89’dan 104’e kadar) düzenlenmiş bir haklar kategorisidir. Bu yasa, eserlerin iletiminde hayati katkıda bulunan tarafları koruma altına almakta ve özellikle aşağıdaki dört grubu kapsamaktadır:

  • Sahne sanatçıları
  • Kayıt üreticileri
  • Yayıncılar
  • Kablolu yayın hizmet sağlayıcıları

Japon telif hukukunun benimsediği önemli ilkelerden biri “formalitesizlik” ilkesidir. Bu, telif hukukunda olduğu gibi, bağlantılı hakların doğuşu için herhangi bir idari işlem veya kayıt gerektirmediği anlamına gelir. Haklar, bir performansın gerçekleşmesi, sesin bir kayda alınması veya bir yayının yapılması anında otomatik olarak doğar.

Bağlantılı hakların varlığı, işletme yönetiminde özgün zorluklar doğurur. Örneğin, ticari bir müzik parçasını ele alalım; burada, birden fazla farklı hak katmanlı bir şekilde mevcuttur. Bir şarkıyı film müziği olarak kullanmak isteyen bir şirket, öncelikle şarkı sözü yazarı ve bestecinin “telif hakları” için izin almak zorundadır. Buna ek olarak, şarkıyı seslendiren sanatçının (sahne sanatçısı) ve performansı kaydedip orijinal kaydı üreten kayıt şirketinin bağlantılı hakları için de ayrı ayrı izinler alınmalıdır. Böylece, tek bir içeriği kullanabilmek için birden fazla hak sahibiyle karmaşık hak işlemleri yapılması gerekmektedir. Bu “üst üste binen haklar” yapısını anlamadan ve herhangi bir hak işlemini ihmal ederek hareket etmek, projenin tamamen durdurulması veya ciddi tazminat talepleri gibi ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, yönetim kadrosu ve hukuk departmanları, bu hak yapısını temel alarak risk yönetimini önceden ve titizlikle gerçekleştirmelidir.

Performans Sanatçılarının Hakları

Japonya’nın Telif Hakları Kanunu, oyuncuları, müzisyenleri, şarkıcıları, dansçıları ve diğer performans sanatçılarını, eserleri sahneleyen, dans eden, çalan ve söyleyen kişiler olarak tanımlar ve onların katkılarını korumak için hem manevi hem de maddi çıkarları koruyan haklar tanır.

Performans Sanatçısı Manevi Hakları

Performans sanatçısı manevi hakları, sanatçının kişisel ve manevi çıkarlarını koruyan ve başkalarına devredilemeyen özel haklardır. Bu haklar esas olarak iki haktan oluşur.

Birincisi, isim gösterme hakkıdır. Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 90. maddesinin 2. fıkrası, performans sanatçısının kendi performansında gerçek adını veya sahne adını belirleme hakkını garanti eder. Bununla birlikte, kullanıcılar, performansın kullanım amacı ve şekli göz önünde bulundurulduğunda veya performans sanatçısının bu performansta yer aldığını iddia etme çıkarını zarar verme ihtimali olmadığında veya adil uygulamalara aykırı olmadığı kabul edildiğinde, isim göstermeyi atlayabilme hakkına sahiptir.

İkincisi, bütünlük koruma hakkıdır. Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 90. maddesinin 3. fıkrasına göre, performans sanatçısı, kendi şerefini veya itibarını zedeleyebilecek herhangi bir performans değişikliği, kesinti veya diğer değişikliklerden kaçınma hakkına sahiptir. Bu hak, yazarın bütünlük koruma hakkı (Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 20. maddesi) ile karşılaştırıldığında, koruma kapsamının sınırlı olduğuna dikkat etmek önemlidir. Yazarın bütünlük koruma hakkı, yazarın rızasına aykırı her türlü değişikliği temel olarak yasaklayan güçlü bir haktır. Öte yandan, performans sanatçısının bütünlük koruma hakkı yalnızca değişiklik “şeref ve itibarı zedelediğinde” sorun oluşturur. Bu fark, medya üretiminin vazgeçilmez bir parçası olan düzenleme işlemlerine saygı gösteren bir sonuçtur. Bu hukuki farklılık, üretim şirketlerinin, yazarın eserine yapılan değişikliklerden daha geniş bir takdir yetkisiyle düzenleme yapmalarını mümkün kılar, eğer bu değişiklikler performans sanatçısının şeref ve itibarını objektif olarak zarar vermiyorsa. Bu, hukuki risk değerlendirmesinde, “performans sanatçısının niyeti” yerine “şeref ve itibara yapılan müdahale” gibi objektif bir kriterle karar verilebileceği anlamına gelir ve iş kararlarında hukuki istikrarı artırır.

Maddi Haklar

Performans sanatçıları, performanslarının ticari kullanımını kontrol etmek için de özel maddi haklara sahiptir. Bunlar arasında, kendi performanslarını kaydetme hakkı olan kayıt hakkı (Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 91. maddesi), kendi performanslarını yayınlama ve kablolu yayın hakkı (Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 92. maddesi), kendi performanslarını internet üzerinden halkın erişebileceği duruma getirme hakkı olan yayın hakkı (Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 92. maddesinin 2. fıkrası) ve performansın kaydedildiği veya kaydedildiği materyalleri halka devretme hakkı olan devir hakkı (Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 95. maddesinin 2. fıkrası) bulunmaktadır. Devir hakkı söz konusu olduğunda, bir kez yasal olarak devredilen kayıtlı materyaller için haklar tükenir ve sonraki yeniden satışları kontrol etmek mümkün değildir.

Bu haklarda, film yapımı alanında son derece önemli bir istisna bulunmaktadır. Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 91. maddesinin 2. fıkrası ve 92. maddesinin 2. fıkrası, performans sanatçısı bir kez performansını bir film eserine kaydetmeyi veya kaydetmeyi onayladığında, bu filmin kullanımı (örneğin, kopyaların satışı veya yayını) ile ilgili olarak, performans sanatçısı kayıt hakkını veya yayın hakkını kullanamaz. Bu, “tek şans ilkesi” olarak adlandırılır ve filmin sorunsuz dağıtımını sağlamak için bir düzenlemedir. Bu ilke sayesinde, film yapımcıları, başlangıçtaki performans sözleşmesinde bir kez onay aldıktan sonra, gelecekte yeni medya veya platformlarda filmi dağıtırken, her seferinde tüm oyunculardan yeniden onay almak zorunda kalmazlar. Ancak, yalnızca sesi alıp kayıt materyali olarak kullanmak istendiğinde, bu ilke geçerli olmaz, bu nedenle dikkatli olmak gerekir. Bu hukuki istikrar, büyük ölçekli film projelerinin finansmanını ve uluslararası dağıtım anlaşmalarını mümkün kılan temel bir unsurdur. Dolayısıyla, film yapımcıları için, başlangıç aşamasında yapılan performans sözleşmesinin içeriği, film varlığının gelecekteki ticari değerini belirleyen, kelimenin tam anlamıyla “tek seferlik” son derece önemli bir müzakere olur.

Japonya’da Kayıt Yapımcılarının Hakları

Japon telif hukukunda “kayıt yapımcısı”, sesi ilk defa bir kayıta (CD gibi medyaları da içerir) sabitleyen, yani orijinal master kaydı üreten kişiyi ifade eder ve bu genellikle bir plak şirketini temsil eder. Kayıt yapımcıları, yatırım ve katkılarını korumak amacıyla güçlü mülkiyet haklarına sahiptirler.

Kayıt yapımcısının sahip olduğu temel haklar, kendi kayıtlarını çoğaltma hakkı olan çoğaltma hakkı (Japon telif hukukunun 96. maddesi), kayıtlarını yayınlanabilir hale getirme hakkı olan yayınlanabilir hale getirme hakkı (Japon telif hukukunun 96. maddesinin 2) ve kayıtların kopyalarını kamuoyuna devretme hakkı olan devretme hakkıdır (Japon telif hukukunun 97. maddesinin 2).

Bu hakların nasıl uygulandığını gösteren önemli bir dava örneği, “Jaco Pastorius” olayıdır (Osaka Bölge Mahkemesi, 2018 (Heisei 30) yılı 19 Nisan kararı). Bu olayda, bir Japon plak şirketi, kendi haklarına sahip olduğu bir ses kaydının (plak), izinsiz olarak bir belgesel filmin arka plan müziği olarak kullanıldığını iddia ederek, filmin Japonya’daki dağıtımcısına dava açmıştır. Mahkeme, kayıt yapımcısının çoğaltma hakkının ihlal edildiğine hükmetmiş ve dağıtımcı şirkete tazminat ödemesine karar vermiştir. Bu kararda iki önemli nokta vardır. Birincisi, mahkeme, orijinal ses kaynağının düzenlenmiş veya arka plan müziği olarak kullanılmış olmasına rağmen, orijinal kaydın sesi tanınabilir olduğu sürece, bu durumun çoğaltma hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir. İkincisi, mahkeme, yabancı bir ülkede üretilen bir filmin dağıtımını yapan şirketin, hakların uygun şekilde işlenip işlenmediğini her zaman kontrol etme genel bir yükümlülüğü olmadığını belirtirken, haklarla ilgili “özel durumlar”ın varlığı durumunda, şüpheleri gidermek için araştırma ve doğrulama yükümlülüğü olduğunu belirtmiştir. Bu karar, içerik dağıtım işletmelerine yeni bir due diligence standardı getirmiştir. Artık, yurtdışındaki üretim şirketlerine körü körüne güvenmek mümkün değildir ve lisans sözleşmesinde eksiklikler, haklarla ilgili belgelerin yetersiz olması gibi “risk sinyalleri” fark edildiğinde, aktif bir şekilde araştırma yapmak ve telif hakkı ihlali risklerini önlemek için hukuki bir yükümlülük taşımaktadırlar. Bu, içerik satın alma ve dağıtımıyla ilgili hukuki uyum sistemlerinin oluşturulmasında dikkate alınması gereken önemli bir dava örneğidir.

Japonya’da Yayıncı ve Kablo TV İşletmecilerinin Hakları

Televizyon ve radyo istasyonları gibi yayıncılar ile kablo televizyon istasyonları gibi kablo yayıncıları, program içeriklerini kamuoyuna ulaştırma gibi önemli bir rol üstlenmektedir ve Japon telif hakkı yasası, bu işletmelerin faaliyetlerini korumak amacıyla bağlantılı haklar tanımaktadır.

Bu işletmecilerin sahip olduğu başlıca haklar arasında, yayınlarını veya kablo yayınlarını kaydetme hakkı olan çoğaltma hakkı (Japon Telif Hakkı Yasası’nın 98. ve 100-2 maddeleri), yayınları alıp yeniden yayınlama veya kablo yayını yapma hakkı olan yeniden yayın hakkı ve kablo yayın hakkı (Japon Telif Hakkı Yasası’nın 99. ve 100-3 maddeleri), yayınları internet üzerinden iletim yapılabilir hale getirme hakkı olan iletim yapılabilirlik hakkı (Japon Telif Hakkı Yasası’nın 99-2 ve 100-4 maddeleri) ve televizyon yayınlarını alıp büyük ekranlarda kamuya iletim hakkı olan televizyon yayını iletim hakkı (Japon Telif Hakkı Yasası’nın 100. maddesi) bulunmaktadır.

Bu haklar, özellikle çoğaltma hakkının kimin tarafından kullanıldığı konusu, teknolojinin gelişmesiyle birlikte karmaşık hukuki sorunlar doğurmuştur. Japon Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımını ortaya koyan “Rokuraku II” davası (Yargıtay’ın 2011 yılı 20 Ocak tarihli kararı) bu konuda önemli bir örnektir. Bu davada, Japon televizyon programlarının, kullanıcıların uzaktan kayıt talimatı verdiği Japonya içindeki bir sunucuya kaydedilmesi ve yurtdışında izlenebilmesi hizmeti ele alınmıştır. Hizmet sağlayıcı, kayıt talimatının kullanıcı tarafından verildiğini ve çoğaltmanın asıl sahibinin kullanıcı olduğunu, dolayısıyla işletmecinin çoğaltma hakkını ihlal etmediğini savunmuştur. Ancak, Yargıtay, çoğaltmanın asıl sahibinin hizmet sağlayıcı olduğuna hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde, Yargıtay, kayıt cihazının (sunucunun) yerleştirildiği yer ve mülkiyet hakları yanı sıra, sistemin tümünün kim tarafından yönetildiği ve kontrol edildiğini önemsemiştir. Bu durumda, hizmet sağlayıcı, yayının alınmasından kayda ve veri iletimine kadar olan tüm süreci kapsamlı bir şekilde yönetmekte ve kontrol etmekte olup, kullanıcının talimatı olmadan kayıt yapılmamakla birlikte, bu talimatları yerine getirmek için gerekli teknik ortamı sağlayanın işletmeci olduğu tespit edilmiştir. Bu karar, platform işletmecilerine yönelik “kontrol teorisi” olarak adlandırılabilecek hukuki bir karar kriterini belirlemiştir. Buna göre, “Biz sadece tarafsız bir teknoloji sağlıyoruz” şeklindeki savunma, işletmecinin çoğaltma süreci üzerinde somut bir kontrolü olduğu durumlarda artık geçerli olmamaktadır. Bu karardan sonra, teknoloji şirketleri, sundukları hizmetin mimarisinin, bağlantılı hakların ihlaliyle doğacak hukuki sorumluluğu belirleyen bir faktör olduğunun farkında olmak zorunda kalmıştır.

Japonya’da Önemli Bağlantılı Hakların Karşılaştırılması

Daha önce detaylı bir şekilde açıkladığımız üzere, performans sanatçıları, plak yapımcıları ve yayıncılar tarafından sahip olunan mali haklar, çoğaltma, halka sunma ve devretme gibi eylemleri kontrol etme noktasında benzerlik göstermektedir. Ancak, bu hakların yasal dayanağı ve kapsadığı eylemler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Aşağıdaki tablo, bu farklılıkları özetlemektedir.

Hak SahibiÇoğaltma HakkıYayın HakkıDevir Hakkı
Performans SanatçısıPerformansın kayıt altına alınması hakkı (Madde 91)Performansın yayınlanabilir hale getirilmesi hakkı (Madde 92’nin 2)Performansın kaydedilmiş materyalinin devredilmesi hakkı (Madde 95’nin 2)
Plak YapımcısıPlağın çoğaltılması hakkı (Madde 96)Plağın yayınlanabilir hale getirilmesi hakkı (Madde 96’nın 2)Plağın çoğaltılmış materyalinin devredilmesi hakkı (Madde 97’nin 2)
YayıncıYayının kayıt ve benzeri yollarla çoğaltılması hakkı (Madde 98)Yayının yayınlanabilir hale getirilmesi hakkı (Madde 99’nin 2)Belirtilmemiş

Japonya’da Bağlantılı Hakların Ticareti

Bağlantılı haklar, sadece kullanımın sınırlanmasını belirleyen haklar olmanın ötesinde, şirketlerin varlıkları olarak ticaretin konusu olabilen önemli maddi olmayan haklardır. Japon telif hukuku, bu hakların sorunsuz bir şekilde dolaşımını ve kullanımını teşvik etmek için hukuki bir çerçeve sunmaktadır.

Öncelikle, hakların devri konusunda, Japon telif hukukunun 103. maddesi, telif haklarının devrini düzenleyen aynı kanunun 61. maddesinin hükümlerini bağlantılı haklara uygular ve bağlantılı hakların tamamının veya bir kısmının satış gibi sözleşmeler yoluyla başkalarına aktarılmasına olanak tanır.

Ardından, kullanım izni (lisans), en yaygın ticari kullanım şeklidir. Japon telif hukukunun 103. maddesi, eserlerin kullanım iznini düzenleyen aynı kanunun 63. maddesini bağlantılı haklara uygular ve hak sahipleri, belirli bir kullanım yöntemi veya koşullar dahilinde haklarının kullanımını başkalarına izin verebilir.

Ek olarak, rehin hakkının kurulması da mümkündür. Japon telif hukukunun 103. maddesi, telif haklarına ilişkin rehin hakkını düzenleyen aynı kanunun 66. maddesini bağlantılı haklara uygular. Bu sayede, bağlantılı haklar, finans kuruluşlarından kredi almak için teminat olarak kullanılabilir ve şirketlerin finansman sağlaması veya M&A işlemlerinde önemli bir rol oynar.

Bu işlemlerde, hukuki istikrarın sağlanması için son derece önemli olan, Kültür Ajansı tarafından yürütülen kayıt sistemidir. Japon telif hukukunun 104. maddesi, telif haklarının devrini üçüncü şahıslara karşı ileri sürmek için kayıt sistemini (aynı kanunun 77. maddesi) bağlantılı haklara da uygular. Bu, hakların devri gerçekleştiğinde, kaydedilmediği takdirde, aynı hakların başka bir kişi tarafından daha sonra iki kez devralınması ve ilk kaydı yapan kişinin üçüncü şahıslara karşı kendi haklarını ileri sürememesi anlamına gelir. Örneğin, bir şirket kayıt olmadan bağlantılı hakları satın aldıktan sonra, orijinal hak sahibi aynı hakları başka bir şirkete sattı ve sonraki şirket bu devri kaydettirdiğinde, ilk alıcı haklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Bu nedenle, M&A veya içerik varlıklarının satın alınmasında yatırılan sermayeyi korumak ve işlemin güvenliğini sağlamak için, hakların devrinin kaydedilmesi sadece bir idari işlem değil, zorunlu bir stratejik önlem haline gelir.

Özet

Japonya’daki içerik pazarında iş yapmak için, yaratıcıların telif haklarının yanı sıra, performans sanatçıları, kayıt yapımcıları, yayıncılar gibi “iletenlerin” hakları olan, yani bağlantılı hakların çok katmanlı yapısını derinlemesine anlamak esastır. Bu makalede açıklandığı gibi, bu haklar şirketlere katı uyum yükümlülükleri getirirken, doğru yönetildiği ve kullanıldığı takdirde lisanslama, devir, rehin gibi yollarla büyük ticari fırsatlar sunan önemli bir işletme kaynağıdır. Bu karmaşık hakları etkin bir şekilde yönetmek, iş risklerini en aza indirgemek ve fırsatları en üst düzeye çıkarmak için uzman hukuki bilgi gereklidir.

Monolith Hukuk Bürosu, Japonya’da birçok müşteriye bu makalede ele alınan Japon bağlantılı hakları ile ilgili hukuki hizmetlerde zengin deneyime sahiptir. Büromuzda, yabancı avukatlık niteliklerine sahip kişiler de dahil olmak üzere, İngilizce konuşan birçok uzman bulunmaktadır ve uluslararası iş geliştiren şirketlerin özgün sorunlarına da yanıt verebilmektedir. Japon içerik hukuku ile ilgili karmaşık sorunlar için büromuz kapsamlı destek sağlayacaktır.

Managing Attorney: Toki Kawase

The Editor in Chief: Managing Attorney: Toki Kawase

An expert in IT-related legal affairs in Japan who established MONOLITH LAW OFFICE and serves as its managing attorney. Formerly an IT engineer, he has been involved in the management of IT companies. Served as legal counsel to more than 100 companies, ranging from top-tier organizations to seed-stage Startups.

Başa dön