MONOLITH LAW OFFICE+81-3-6262-3248Hafta içi 10:00-18:00 JST [English Only]

MONOLITH LAW MAGAZINE

General Corporate

Japonya Şirket Hukukunda Yönetim Kurulu Üyelerinin İyi Yönetim Sorumluluğu ve İş Kararları İlkesi

General Corporate

Japonya Şirket Hukukunda Yönetim Kurulu Üyelerinin İyi Yönetim Sorumluluğu ve İş Kararları İlkesi

Japonya’daki şirket yönetiminde, yönetim kurulu üyeleri şirketin büyümesini ve sürdürülebilirliğini sağlama konusunda merkezi bir rol oynamaktadır. Bu rol, şirkete karşı önemli hukuki sorumlulukları da beraberinde getirir. Özellikle ‘iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü’ ile ‘yönetim kararlarının ilkesi’ olmak üzere iki temel kavram büyük önem taşır. Bunlar, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirirken göstermeleri gereken dikkat standardını ve kararlarının sonradan sorumluluk kapsamında değerlendirildiğindeki yükümlülüklerini belirler. Japon şirketler hukuku, yönetim kurulu üyelerine yüksek bir dikkat standardı getirirken, aynı zamanda şirket yönetiminde hayati önem taşıyan risk alma eylemlerinin engellenmemesi için yönetim kararlarına saygı gösterilmesini de talep eder.

Bu makale, Japon şirketler hukuku altında yönetim kurulu üyelerinin iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü ile yönetim kararlarının ilkesine ilişkin tanımları, hukuki dayanakları ve Japon mahkeme kararlarındaki somut uygulamalarını açıklamaktadır. Japon yasalarına dayanarak ve gerçek mahkeme kararları üzerinden bu ilkelerin nasıl yorumlandığını ve uygulandığını açıklayarak, Japon şirket yönetiminin anlaşılmasını derinleştirmeyi amaçlamaktadır.

Japonya’daki Şirketler Hukuku Altında Yönetim Kurulu Üyelerinin İyi Yönetim ve Dikkat Yükümlülüğü

Japonya’da Şirket Yöneticilerinin İyi Yönetim ve Dikkat Yükümlülüğü

Yönetim kurulu üyeleri, şirketten görevlerini yerine getirmek üzere yetki almış olduklarından, şirkete karşı ‘iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü’ taşımaktadırlar. Bu yükümlülük, kişinin toplumdaki konumundan genel olarak beklenen dikkat yükümlülüğünü ifade eder. Japon Şirketler Hukuku’nun 330. maddesi, ‘anonim şirketler ile yöneticiler ve muhasebe denetçileri arasındaki ilişki, vekalet hükümlerine tabidir’ şeklinde hüküm koymakta ve bu sayede Japon Medeni Hukuku’nun 644. maddesindeki iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü yönetim kurulu üyelerine de uygulanmaktadır. Japon Medeni Hukuku’nun 644. maddesi, ‘vekil, vekaletin esasına uygun olarak, iyi bir yönetici gibi dikkatle, vekalet işlerini yürütme yükümlülüğündedir’ şeklinde düzenlemektedir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin kendi bilgi ve deneyimlerini en iyi şekilde kullanarak, şirketin (hisse sahiplerinin) en büyük çıkarlarını korumak için elinden gelenin en iyisini yapması gerektiği anlamına gelir ve oldukça yüksek bir yükümlülük olarak kabul edilir.

Japon Şirketler Hukuku’nda iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü, Japon Medeni Hukuku’ndaki vekalet sözleşmesine dayanan ‘iyi bir yönetici gibi dikkat’ gibi yüksek bir standardı talep eder. Bu standart, yönetim kurulu üyelerinin sadece ihmali önlemekle kalmayıp, kendi profesyonel bilgi ve deneyimlerini en iyi şekilde kullanarak, şirketin çıkarları için proaktif olarak hareket etmeleri gerektiği ‘profesyonel bir dikkat yükümlülüğü’ anlamına gelir. Bu yüksek düzeydeki yükümlülük, Japon kurumsal yönetişiminde bireysel sorumluluğun ağırlığını anlamak için son derece önemlidir. Yönetim kurulu üyeleri, sadece ‘bilmiyordum’ diyerek sorumluluktan kaçamazlar; aktif olarak bilgi toplama, analiz etme ve karar verme sorumluluğu taşıdıklarını bu yükümlülüğün doğası göstermektedir.

İyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü ile yakından ilişkili olan bir diğer kavram ‘sadakat yükümlülüğü’dür. Japon Şirketler Hukuku’nun 355. maddesi, ‘yönetim kurulu üyeleri, yasalara ve şirket esas sözleşmesine, ayrıca hissedarlar genel kurulunun kararlarına uymak ve şirket için sadakatle görevlerini yerine getirmek zorundadır’ şeklinde hüküm koymaktadır. Sadakat yükümlülüğü, yönetim kurulu üyelerinin şirketin çıkarlarını her zaman öncelikli olarak gözetmelerini ve şirketin bilgi birikimini kendi çıkarları veya üçüncü şahısların çıkarları için uygun olmayan şekilde kullanmamalarını talep eder. Japon Yargıtay, sadakat yükümlülüğünün iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğünü genişleterek açıklığa kavuşturduğunu ve normal vekalet ilişkisine eşlik eden iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğünden ‘ayrı bir yüksek yükümlülük olmadığına’ karar vermiştir (En Büyük Karar Showa 45 (1970) 24 Haziran, Minshu Cilt 24, No. 6, Sayfa 625). Bu yorum, pratikte yönetim kurulu üyelerinin iki farklı yükümlülüğü ayrı ayrı değerlendirmek yerine, iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü adı altında kapsamlı bir çerçevede sadık bir şekilde hareket etmeleri gerektiği şeklinde anlaşılmaktadır. Japon Yargıtay’ın sadakat yükümlülüğünü iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğünün açıklaması olarak konumlandırması ve ayrı bir yüksek yükümlülük olmadığına karar vermesi, yönetim kurulu üyelerinin iki farklı yükümlülük arasında karmaşık bir dengeleme yapma ihtiyacı olmadığı anlamına gelir. Bu bütünleşik yaklaşım, yönetim kurulu üyelerinin şirketin en iyi çıkarları için hareket ederken daha açık ve birleşik bir davranış standardı sağlar ve hukuki uyumun öngörülebilirliğini artırır.

Japon Hukuku Altında İyi Yönetim İlkesine Aykırı Davranan Yöneticilerin Sorumlulukları

İyi yönetim ilkesine aykırı davranan yöneticiler, çeşitli sorumluluklarla karşı karşıya kalabilirler. En doğrudan sorumluluk, şirkete karşı tazminat yükümlülüğü, yani “görev ihmali sorumluluğudur”. Japon şirketler hukukunun 423. maddesinin birinci fıkrası, “Yöneticiler, muhasebe görevlileri, denetçiler, icra memurları veya muhasebe denetçileri (bundan böyle bu bölümde ‘yetkililer’ olarak anılacaktır) görevlerini ihmal ettiklerinde, anonim şirkete karşı, bu ihmal sonucu doğan zararları tazmin etme sorumluluğu taşırlar” şeklinde açıkça hüküm koymaktadır. Bu hüküm, yöneticilerin görevlerini yerine getirirken iyi yönetim ilkesini ihmal edip şirkete zarar verdikleri durumlarda uygulanır. Tazminatın kapsamı, ihlal edilen görev ile “makul nedensellik ilişkisi” olan zararlarla sınırlıdır.

Ayrıca, iyi yönetim ilkesine aykırılık, yöneticinin kötü niyeti veya ağır ihmalinden kaynaklanıyorsa, şirket dışındaki üçüncü kişilere karşı da tazminat sorumluluğu doğabilir. Japon şirketler hukukunun 429. maddesinin birinci fıkrası, “Yetkililer, görevlerini yerine getirirken kötü niyet veya ağır ihmal varsa, bu nedenle üçüncü kişilere doğan zararları tazmin etme sorumluluğu taşırlar” şeklinde belirtir. Bu hüküm, şirketin mali gücü olmadığı durumlarda, üçüncü kişilerin beklenmedik zararlara uğramasını önlemek için politik bir düşünceyle oluşturulmuş özel bir yasal sorumluluk olarak yorumlanmaktadır. İyi yönetim ilkesine aykırılık, şirkete karşı görev ihmali sorumluluğuna veya kötü niyet veya ağır ihmal varsa üçüncü kişilere karşı tazminat sorumluluğuna yol açabilir ve hatta yöneticinin görevden alınmasına kadar gidebilir. Bu yüksek risk, yöneticilerin yönetim kararları alırken, kapsamlı bir due diligence, karar alma sürecinin şeffaflığı ve uygun kayıt tutmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Sonuçlar beklenildiği gibi olmasa bile, uygun bir sürecin izlendiğine dair kanıtlar varsa, sorumluluktan kaçınma olasılığı vardır, bu nedenle karar alma süreci ve gerekçelerinin açık bir şekilde kaydedilmesi, yöneticilerin kendilerini korumaları açısından son derece önemlidir.

Öte yandan, iyi yönetim ilkesine aykırı davranan yöneticiler, hissedarlar kurulu kararıyla görevlerinden alınabilirler. Japon şirketler hukukunun 339. maddesinin birinci fıkrası, “Yetkililer ve muhasebe denetçileri, her zaman, hissedarlar kurulu kararıyla görevden alınabilirler” şeklinde hüküm koymakta ve Japon şirketler hukukunun 341. maddesi, bu görevden alma kararının gerekliliklerini belirlemektedir.

Yönetim Kararlarının İlkeleri ve Uygulanışı

Yönetim Kararlarının İlkeleri Nedir?

Şirket yönetimi, sürekli olarak belirsizlik ve risk içeren kararlar almayı gerektirir. Yönetim kurulu üyeleri, hissedarlardan aldıkları yetkiyle geniş bir takdir yetkisini kullanarak, yeni iş kollarına giriş veya M&A gibi risk içeren kararlar almak zorundadır. Ancak, bu kararlar sonucunda şirkete zarar gelirse, yönetim kurulu üyelerinin özen borcunu ihlal ettikleri iddia edilebilir. İşte bu gibi durumlarda yönetim kurulu üyelerinin aldığı kararların hukuki sorumluluğunu değerlendirmek için kullanılan bir kriter olan “Yönetim Kararlarının İlkeleri” devreye girer.

Yönetim Kararlarının İlkeleri, yönetim kurulu üyelerinin kararlarına ilişkin olarak, kararın temelini oluşturan gerçeklerin doğru anlaşılmış olması ve kararın içeriğinin aşırı derecede mantıksız olmaması sürece, özen borcu veya sadakat borcu ihlali olarak kabul edilmemesi gerektiğini savunan bir yaklaşımdır. Bu ilkenin amacı, yöneticilerin şirket değerini artırmak için risk alarak yönetimlerine odaklanabilmelerini sağlamaktır.

Yönetim Kararlarının İlkeleri, yönetim kurulu üyelerinin risk içeren kararlar alırken çekingen davranmamalarını ve bu kararları özgürce alabilmelerini teşvik etmek için takdir yetkilerine saygı göstermeyi amaçlar. Ancak, Japonya’nın Yargıtayı bu ilkeyi açık bir hukuki kural olarak aktif bir şekilde destekleme konusunda ihtiyatlı bir tutum sergilemektedir. Bu durum, yönetim kurulu üyelerinin Yönetim Kararlarının İlkelerini “her derde deva” olarak görmemeleri gerektiğini gösterir. Aksine, sonuçlar olumlu olmasa bile, yönetim kurulu üyelerinin karar alma sürecinin ve içeriğinin mantıklı olduğunu somut olarak kanıtlamaları gerekmektedir ve bu ilke, sıkı bir due diligence ve şeffaf bir karar alma süreci ile birlikte işlev gören bir savunma mekanizması haline gelir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin “sonuç sorumluluğundan” tamamen muaf olmadıkları anlamına gelir, daha ziyade “süreç sorumluluğu” konusunda sıkı bir şekilde sorgulanabilecekleri anlamına gelir. Dolayısıyla, yönetim kurulu üyeleri için, karar alma sürecinde bilgi toplama, analiz, uzmanlara danışma ve yönetim kurulu toplantılarında yapılan tartışmalar gibi süreçleri kanıt olarak kaydetmek son derece önemlidir.

“Yönetim Kararlarının İlkeleri” ve Japon Mahkemelerinin Tutumu

Yönetim Kararlarının İlkelerinin uygulanmasında, Japon alt mahkemelerinin karar alma “sürecini” (prosedür) ve “içeriğini” (içerik) ayırt ederek, özellikle süreç yönünde sıkı bir inceleme standardı uygulama eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu, yönetim kurulu üyeleri için karar alma “sürecinin”, “sonuç” kadar, hatta daha da önemli olduğunu gösterir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin karar verirken bilgi toplama, uzman görüşü alma, risk değerlendirmesi yapma ve tüm bu süreçleri uygun şekilde kayıt altına alma ve belgeleme gerekliliğinin, gelecekteki sorumluluk iddialarına karşı güçlü bir savunma oluşturduğu anlamına gelir. Mahkemeler, yönetim kurulu üyelerinin kararlarının makuliyetini değerlendirirken, karara varılan süreç ve bilgi toplama işlemlerine büyük önem verdiğinden, yönetim kurulu üyeleri, kararlarının “neden” ve “nasıl” olduğunu açıkça belirlemeli ve bu kanıtları kaydetmelidir.

Japon Yargıtay’ın tutumu, Yönetim Kararlarının İlkelerine karşı ihtiyatlı olup, bu ilkeyi aktif bir şekilde destekleme eğilimi göstermemektedir. Yargıtay, Yönetim Kararlarının İlkeleri terimini doğrudan kullanmaktan kaçınarak, bireysel vakalarda kararların makuliyetini değerlendiren kararlar vermeye eğilimlidir. Bu durum, geçmişte Yönetim Kararlarının İlkelerinin, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluktan kaçmak için “kurtarıcı” olarak kötüye kullanıldığı deneyimlerin (Nomura Menkul Kıymetler Zarar Tazminatı Hisse Sahibi Temsilcisi Davası) etkili olduğu düşünülmektedir. Yargıtay’ın bu tutumu, yönetim kurulu üyelerinin Yönetim Kararlarının İlkelerini mutlak bir kalkan olarak görmek yerine, her zaman kararlarının objektif olarak makul olduğunu açıklayabilecek şekilde hazırlıklı olmalarının önemini vurgular. Japon Yargıtay’ın Yönetim Kararlarının İlkelerine karşı ihtiyatlı tutumu ve alt mahkemelerdeki sürekli tartışmalar, bu hukuki ilkenin hala gelişmekte olduğunu ve gelecekte yorumunun değişebileceğini gösterir. Bu dinamik durum, en güncel karar ve doktrin eğilimlerini sürekli izlemeyi ve buna göre şirket yönetim uygulamalarını uyumlaştırmayı gerektirir.

Japonya’daki Yargı Örneklerinde İyi Yönetim Sorumluluğu ve İş Kararlarının Prensibi

İyi yönetim sorumluluğu ve iş kararlarının prensibinin gerçek mahkeme durumlarında nasıl uygulandığını anlamak için, belirli yargı örneklerini incelemek şarttır. Burada, özellikle önemli olan iki yargı örneğini tanıtacağız.

Japonya’da Sunray Olayı Kararı (Tokyo Bölge Mahkemesi, 1993 (Heisei 5) 27 Eylül Kararı)

A Şirketi, ana iş olarak bina kiralama işi yapan küçük ölçekli bir şirketti. Zararı kapatmak için, şirketin temsilci direktörü Y1, o zamanlar popüler olan hisse senedi yatırımına (kredi işlemleri) girişmeye karar verdi ve büyük miktarda borç alarak hisse senedi yatırımına başladı. Ana sözleşmeye değerli evrak alım satımını ekledikten sonra, başlangıçta kar elde etti ancak hisse fiyatlarının çökmesiyle A Şirketi, yatırım miktarının %70’ine varan büyük bir kayıp yaşadı. Hisse sahibi X, temsilci direktör Y1 ve gözetim görevini ihmal eden tam zamanlı direktör Y2 ve direktör Y3’e karşı, zararların tazmin edilmesini talep eden bir hissedar temsilcisi davası açtı.

Tokyo Bölge Mahkemesi, temsilci direktör Y1’in iyi yönetim dikkat yükümlülüğü ihlalini kabul etti ve talebi onayladı. Karar, Y1’in şirketin zarar görmesi ve yönetim krizinin oluşabileceğini öngörebileceği halde, bu olasılığı hafife alarak büyük miktarda borç alıp şirketin varlığını tehlikeye atacak kadar kayıp yaşattığını belirtti. Özellikle, yeni bir iş kolu için, şirketin büyüklüğü, işin doğası ve işletme karının miktarı göz önünde bulundurulduğunda, telafisi zor zararlar doğurabilecek riskler taşıdığı ve bu risklerin öngörülebilir olduğu durumlarda, iyi yönetim dikkat yükümlülüğü gereği bu yeni iş kolundan kaçınılması gerektiğini belirtti. Ayrıca, A Şirketi için bu hisse senedi yatırımının gerekli olduğu kabul edilmedi. Ayrıca, tam zamanlı direktör Y2 ve direktör Y3 için de, temsilci direktör Y1’in eylemlerine karşı gözetim görevi ihlali onaylandı.

Bu karar, şirket yönetiminin riskli olduğunu kabul ederken, direktörlerin eylemlerinden sorumluluklarının sıkı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini gösteren bir tutum sergiledi. Özellikle dikkat çeken, yönetim kararlarının uygulanabilirliğini değerlendirirken, karara varma süreci (prosedür yönü) ile kararın içeriği (karar yönü) arasında ayrım yapılmasıydı. Yatırım hakkında öncesi ve sonrası araştırmalar ile şirketin mali gücü ve büyüklüğüne ilişkin prosedür yönü ve hisse senedi yatırımının gerekli olup olmadığına dair karar yönü ayrı ayrı incelendi ve bu yöntemi açıkça benimseyen karar dönüm noktası olarak kabul edildi. Bu sayede, direktörler riskli yönetim kararları aldıklarında, bu kararların sürecinin uygun olup olmadığının sıkı bir şekilde sorgulanacağı açıkça belirlendi. Bu karar, mahkemelerin direktörlerin yönetim kararlarını değerlendirirken, sonuçların başarılı olup olmadığından ziyade, bu kararların hangi bilgilere dayanarak, hangi prosedürlerle ve ne kadarlık bir inceleme sonucunda alındığını önemsediğini gösteren açık bir işaret yolladı. Bu ‘süreç odaklı’ tutum, direktörlerin gelecekte sorumlulukla karşı karşıya kaldıklarında, uygun bir sürecin izlendiğini kanıtlayabilmeleri için, toplantı tutanaklarını ve ilgili belgeleri detaylı bir şekilde kaydetmenin pratik önemini vurgulamaktadır.

AIJ Yatırım Danışmanlığı Emeklilik Fonu Kaybı İle İlgili Karar (Tokyo Bölge Mahkemesi, 2016 (Heisei 28) Temmuz 14 Tarihli Karar)

A Şirketi, menkul kıymet satışı gibi işlemler yapan bir şirket olup, temsilci direktör b, C Şirketi’nin temsilci direktörü d ile iş birliği yaparak, emeklilik fonlarının yönetildiği bir fonun sahte net varlık değerini (NAV) kullanarak satış faaliyetlerinde bulunmuştur. Bu dolandırıcılık eylemi sonucunda, fon büyük miktarda zararla karşı karşıya kalmıştır. Fonu satın alan emeklilik fonları, A Şirketi’nin dışarıdan atanan yönetim kurulu üyesi Y1 ve tam zamanlı denetçi Y2’nin temsilci direktörün yasa dışı eylemlerine karşı gözetim ve denetim yükümlülüklerini ihmal ettikleri gerekçesiyle zararlarının tazmin edilmesi için dava açmıştır.

Tokyo Bölge Mahkemesi, dışarıdan atanan yönetim kurulu üyesi Y1 ve tam zamanlı denetçi Y2’nin gözetim ve denetim yükümlülüklerini ihlal ettiklerini kabul etmemiştir. Mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin gözetim yükümlülüğünün ihmal temelli olduğunu ve yasa dışı iş uygulamalarının keşfedilebileceği durumlar ve yönetim kurulu üyelerinin bu durumları bilme olasılıkları olduğunda sorumluluklarının doğabileceğini belirtmiştir. Bu davada, mahkeme, fonun performansı, sektör dergilerindeki makaleler, iptal talepleri ve finansman projeleri gibi, davacıların yönetim kurulu üyelerinin şüphe duyması gerektiğini iddia ettikleri her bir noktayı ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Sonuç olarak, bu durumlar tek başına Y1 ve Y2’nin sahte NAV kullanılarak yapılan satış faaliyetlerini fark etmeleri veya şüphe duymaları için yeterli bir durum oluşturmadığına karar verilmiştir.

Bu karar, özellikle dışarıdan atanan yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin gözetim ve denetim yükümlülüklerinin sınırsız olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Yönetim kurulu üyelerinden, makul olarak bilgi sahibi olabilecekleri temelinde dikkat yükümlülüklerini yerine getirmeleri beklenir, ancak her türlü yasa dışı eylemi öngörme ve keşfetme yükümlülükleri yoktur. Bu, yetenekli bireylerin yönetim kurulu üyeliğini tereddüt etmeden kabul etmelerini sağlamak için, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarının aşırı derecede katılaştırılmasını önleyen yönetim kararlarının prensipleriyle de uyumludur. Bu karar, yönetim kurulu üyelerinin tüm bilgileri elinde bulundurduğu varsayımından ziyade, onların “makul olarak erişebilecekleri bilgilere” dayanarak karar verileceği anlamına gelir. Yönetim kurulu üyeleri bilgi eksikliğini gerekçe göstererek sorumluluktan kaçınma olasılığına sahipken, şirketlerin de yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerini uygun bir şekilde yerine getirebilmeleri için, önemli bilgileri (özellikle riskler ve yolsuzluk belirtileri) gizlemeden, uygun ve zamanında iletecek güçlü bir iç kontrol sistemini kurma sorumluluğu olduğunu bu karar dolaylı olarak göstermektedir.

Japon Mahkemelerinin Yaklaşımını Gösteren Yargı Kararları

Japonya’daki Sunrise Olayı Kararı, spekülatif hisse senedi yatırımları sonucu ortaya çıkan büyük zararlar karşısında, yönetim kurulu üyelerinin özenli yönetim yükümlülüğünün ihlalini sert bir şekilde tespit etmiştir. Bu karar, şirketin büyüklüğü ve işin doğası göz önünde bulundurularak riskin öngörülebilirliğini ve bu işi yapmanın ‘gerekli olmadığını’ vurgulamıştır. Buna karşılık, AIJ Yatırım Danışmanlığı Emeklilik Fonu Kaybı İlgili Kararı’nda, şirket dışı yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin gözetim yükümlülüğünün ihlali reddedilmiştir. Bu karar, yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerinin ‘makul olarak keşfedilebilecek durumlar’ ile sınırlı olduğunu vurgulayarak, tüm usulsüzlüklerin öngörülmesi gerekliliğini reddetmiştir. Bu iki karar, özenli yönetim yükümlülüğünün yüksek bir standart olduğunu, ancak ihlalin varlığının somut durumdaki ‘makuliyet’ ve ‘öngörülebilirlik’ temelinde değerlendirileceğini gösteren, Japon mahkemelerinin dengeli bir yaklaşımını ortaya koymaktadır. Sunrise Olayı’nda, yönetim kurulu üyelerinin ‘öngörebilecekleri halde’ riskleri hafife aldıkları ve ‘haklı çıkaracak kadar gerekli olmayan’ işleri yürüttükleri noktada sert bir dille eleştirilmiş ve sorumlulukları kabul edilmiştir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin aktif bir şekilde riskleri önlemeleri ve şirketin devamlılığını en öncelikli tutmaları gerektiğini vurgulayan güçlü bir mesajdır. Öte yandan, AIJ olayında, şirket dışı yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin ‘farkında olabilecekleri veya en azından şüphe duymaları gereken durumları fark etmiş olup olmadıkları’ kriterine göre değerlendirilmiş ve sonuç olarak ‘keşfetmeleri veya şüphe duymaları gereken durumların olmadığı’ gerekçesiyle sorumlulukları reddedilmiştir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerinin sınırsız olmadığını ve makul bir kapsam içinde bilgi toplama ve karar verme ile sınırlı olduğunu gösteren bir sınırlılığı ifade etmektedir. Bu karşılaştırma, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun, sadece sonuçlara dayalı olmayıp, bireysel durumlarda ‘makuliyet’ ve ‘öngörülebilirlik’ temelinde değerlendirileceğini gösteren, Japon mahkemelerinin pratikteki karar verme kriterlerini açıkça ortaya koymaktadır.  

Özet

Japon Şirketler Hukuku altında yönetim kurulu üyelerinin iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü ile iş kararları ilkesi, modern kurumsal yönetimde vazgeçilmez iki kavramdır. İyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü, yönetim kurulu üyelerinin şirket adına ‘iyi bir yönetici’ olarak yüksek düzeyde dikkat göstermelerini talep eder ve bu yükümlülüğün ihlali, şirket veya üçüncü şahıslar için ciddi hukuki sorumluluklara yol açabilir. Öte yandan, iş kararları ilkesi, yönetim kurulu üyelerinin yenilikçi kararlar alırken risklerden çekinmemeleri için onların takdir yetkisine saygı gösterir. Japon mahkemeleri, bu iki ilkenin dengesini sağlarken, özellikle karar alma ‘sürecindeki’ rasyonellik ve dikkate odaklanma eğilimindedir. Japon Sunrise olayı kararı, yönetim kurulu üyelerinin karar alma sürecini ve gerekliliğini sıkı bir şekilde sorgularken, AIJ Yatırım Danışmanlığı Emeklilik Fonu Kaybı ile ilgili karar, gözetim yükümlülüğünün kapsamını makul bir bilgi edinme olasılığı ile sınırlayarak uygulamasına somut rehberlik sağlamıştır.

Bu ilkeleri derinlemesine anlamak ve uygun şekilde uymak, Japonya’da iş yapan şirketler ve bireyler için son derece önemlidir. Japon hukuk sistemi karmaşık olup, yorumu ve uygulanması bireysel vakalar ve mahkeme kararlarına göre çeşitli yönler taşır. Monolith Hukuk Bürosu, Japon şirket hukuku alanında geniş bir deneyime sahip olup, özellikle bu konuyla ilgili yönetim kurulu üyelerinin sorumlulukları ve kurumsal yönetim konularında birçok müşteriye destek sağlamıştır. Büromuzda, birden fazla yabancı avukatlık lisansına sahip İngilizce konuşan üyeler bulunmakta ve bu sayede karmaşık Japon yasal düzenlemelerini uluslararası bir perspektiften anlayıp, pratik tavsiyeler sunabilmektedirler. Japon şirketler hukuku, kurumsal yönetim veya yönetim kurulu üyelerinin sorumlulukları hakkında herhangi bir sorunuz veya somut bir danışmanlık ihtiyacınız varsa, lütfen Monolith Hukuk Bürosu ile iletişime geçin. Japonya’daki iş faaliyetlerinizin sorunsuz ilerlemesini sağlamak için uzman bilgimizle tam destek sunmaya hazırız.

Managing Attorney: Toki Kawase

The Editor in Chief: Managing Attorney: Toki Kawase

An expert in IT-related legal affairs in Japan who established MONOLITH LAW OFFICE and serves as its managing attorney. Formerly an IT engineer, he has been involved in the management of IT companies. Served as legal counsel to more than 100 companies, ranging from top-tier organizations to seed-stage Startups.

Başa dön