Japonya Şirket Hukukunda Temsilci Direktör: Atama, Yetkiler ve Yükümlülükler

Japonya’daki şirket yönetiminde, temsilci direktörler son derece önemli bir rol oynamaktadır. Onlar sadece şirketin yönetimini üstlenmekle kalmaz, aynı zamanda hukuken şirketi temsil eder ve dışa dönük yüzü olurlar. Japon Şirketler Hukuku (Japanese Companies Act) çerçevesinde, temsilci direktörlerin atanması, geniş yetkileri, şirkete karşı olan yükümlülükleri ve sorumlulukları katı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu hukuki yönleri derinlemesine anlamak, Japonya’da iş yapmanın ayrılmaz bir parçasıdır.
Temsilci direktörler, şirketin işlerini yürütme kararlarını alır ve diğer direktörlerin işlerini denetlerken, yönetim kurulunun görevlerini yerine getirmede merkezi bir rol oynarlar. Onların eylemleri, şirketin hukuki durumu, finansal durumu ve itibarı üzerinde doğrudan etkiler yaratır. Örneğin, sözleşme imzalama, dava yürütme, önemli yönetim kararları gibi, şirketin günlük işlerinden stratejik karar almaya kadar geniş bir yetki alanına sahiptirler. Bu yetkilerin genişliği, aynı zamanda temsilci direktörlerin şirkete karşı taşıdığı ağır yükümlülük ve sorumlulukları da beraberinde getirir. İyi yönetim ve sadakat yükümlülükleri gibi temel yükümlülüklerin yanı sıra, rekabetten kaçınma yükümlülüğü ve çıkar çatışması işlemlerinin sınırlanması gibi, şirket ile temsilci direktörler arasındaki çıkar çatışmasını önlemek için özel düzenlemeler de bulunmaktadır. Bu yükümlülüklerin ihlali, şirkete veya üçüncü şahıslara karşı tazminat sorumluluğuna yol açabilir.
Bu makalede, Japon Şirketler Hukuku altında temsilci direktörlerin atanma prosedürlerinden, yetkilerinin somut sınırlarına, ayrıca şirkete karşı taşıdıkları çeşitli yükümlülükler ve bu yükümlülüklerin ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan sorumluluklara kadar detaylı bir açıklama yapılacaktır. Özellikle, iyi niyetli üçüncü şahıslara karşı temsil yetkisinin sınırlanması, yönetim kararları ilkesi ve sadece ismen olan temsilci direktörlerin sorumluluğu gibi, pratikte önemli olan konular ve ilgili Japon yargı kararlarına da odaklanılacaktır. Bu açıklamalar aracılığıyla, Japon şirket yönetiminde temsilci direktörlerin hukuki statüsünün karmaşıklığına ve önemine dair anlayışınızı derinleştirmeyi hedefliyoruz.
Japonya’da Temsilci Direktörün Seçimi ve Statüsü
Japon şirket hukuku çerçevesinde temsilci direktörün statüsü, şirketin türüne ve iç yapısına bağlı olarak seçim yöntemi ve yetki sınırları açısından farklılık gösterir.
Atama Yöntemi
Japonya’daki bir şirkette temsilci direktörün atama yöntemi, şirketin bir yönetim kurulu oluşturup oluşturmadığına bağlı olarak büyük ölçüde farklılık gösterir. Yönetim kurulu olan şirketlerde, temsilci direktör yönetim kurulunun kararıyla seçilir. Yönetim kurulu, tüm direktörlerden oluşur ve temsilci direktörün seçimi ve görevden alınması gibi görevleri yerine getirir. Bu atama süreci, şirketin iş yürütmesini denetleyen en üst düzey sorumluyu seçen, şirket yönetiminin karar alma organı olan yönetim kurulunun, kurumsal yönetimin temelini oluşturur.
Öte yandan, yönetim kurulu olmayan şirketlerde, temsilci direktörün ataması daha esnek bir yöntemle gerçekleştirilir. Özellikle, şirket ana sözleşmesinde temsilci direktörün atanmasına ilişkin bir hüküm koymak, ana sözleşmenin hükümlerine dayanarak direktörlerin karşılıklı seçimiyle atama yapmak veya genel kurul kararıyla direktörler arasından seçim yapmak mümkündür. Bu farklılık, Japon şirketler hukukunun şirketin büyüklüğüne ve özelliklerine göre farklı yönetim yapılarına izin vermesinin bir sonucudur. Yabancı yatırımcılar veya işletmeciler Japonya’da şirket kurarken, öncelikle tercih ettikleri kurumsal yönetim yapısını açıkça tanımlamaları esastır. Atama sürecinin yanlış anlaşılması veya uygun olmayan uygulanması, temsilci direktörün eylemlerinin meşruiyetine şüphe düşürebilir ve sözleşmelerin veya diğer hukuki işlemlerin geçersiz olma ihtimalini doğurabilir. Bu nedenle, kuruluş aşamasında uygun prosedürlerin uygulanması son derece önemlidir.
Temsil Yetkisinin Kapsamı
Bir anonim şirketin yönetim kurulu başkanı, şirketin tüm yargısal ve yargısal olmayan işlemlerini yapma yetkisine sahiptir. Bu, yönetim kurulu başkanının şirketin hukuki bir varlık olarak işlev görmesi ve şirket adına geniş çaplı işlemler yapabilmesi anlamına gelir. Japon Şirketler Kanunu’nun (2005) 349. maddesinin birinci fıkrası, yönetim kurulunun anonim şirketi temsil ettiğini belirtirken, bir yönetim kurulu başkanı seçildiğinde, bu temsil yetkisi yalnızca yönetim kurulu başkanına aittir. Ayrıca, birden fazla yönetim kurulu başkanı atanmış olsa bile, her bir yönetim kurulu başkanı şirketi tek başına temsil etme tam yetkisine sahiptir.
‘Tüm yargısal ve yargısal olmayan işlemler’ ifadesi, bu yetkinin çok geniş kapsamlı olduğunu gösterir. Bu geniş yetki, üçüncü şahısların Japonya’daki şirketlerle işlem yaparken, şirketin iç onay süreçlerini detaylı bir şekilde inceleme ihtiyacını ortadan kaldırarak, kolaylık sağlar. Bu durum, ticari işlemlerin sorunsuz bir şekilde ilerlemesini beklenir. Ancak, aynı zamanda, bu geniş yetki yönetim kurulu başkanına büyük bir güven ve sorumluluk yükler. Bu nedenle, şirketin, yönetim kurulu başkanının yetkilerinin potansiyel kötüye kullanımını önlemek için, yönetim kurulu ve hissedarlar tarafından sıkı iç kontrol ve aktif denetim mekanizmalarını kurması hayati önem taşır.
Japonya’da Temsil Yetkisinin Sınırlanması ve İyi Niyetli Üçüncü Şahıslar
Japonya’daki bir şirketin temsilci direktörünün yetkileri geniş kapsamlı olsa da, şirketin ana sözleşmesi veya yönetim kurulu kararları ile içsel olarak sınırlamalar getirilebilir. Ancak, Japon Şirketler Kanunu’nun (2005) 349. maddesinin 5. fıkrası, bu tür temsilci direktör yetkilerine getirilen sınırlamaların, bu sınırlamalardan haberdar olmayan iyi niyetli üçüncü şahıslara karşı ileri sürülemeyeceğini belirtir. Bu hüküm, işlemlerin güvenliğini korumak ve üçüncü şahısların şirketlerle güven içinde iş yapabilmesini sağlamak amacıyla konulmuştur.
Örneğin, bir şirketin temsilci direktörü, yönetim kurulunun onayını almadan bankadan büyük bir miktar para ödünç aldığında, banka bu onayın eksikliğinden haberdar değilse veya haberdar olabilecek durumda değilse, bu ödünç alma işlemi şirkete karşı geçerli olacaktır. Bu durum, Japon Şirketler Kanunu’nun şirket iç yönetiminden ziyade ticari işlemlerin akıcılığına ve güvenilirliğine öncelik verdiğini göstermektedir.
Yine de, iyi niyetli üçüncü şahısların korunması ilkesi mutlak değildir. Yeni hisse çıkarma veya birleşme gibi, şirketin genel yapısını temelden etkileyen işlemler söz konusu olduğunda, Japon Şirketler Kanunu hissedarlar kurulu kararını zorunlu kılar. Hissedarlar kurulu kararı olmaksızın temsilci direktör yeni hisse çıkarma işlemini yürütürse, bu çıkarma genellikle geçerli kabul edilirken, birleşme işlemleri genellikle geçersiz sayılır. Bu fark, temel işlemlerle şirketin temelini sarsan önemli kurumsal eylemler arasında, üçüncü şahısların neyi doğrulaması gerektiği konusunda beklenen standartların farklı olduğunu gösterir. Bu nedenle, yabancı şirketler Japonya’daki şirketlerle bu tür büyük ölçekli işlemler yaparken, temsilci direktörün yetkilerini doğrulamanın ötesinde, hissedarlar kurulu kararlarının varlığı gibi konularda daha kapsamlı bir due diligence yapmaları gerekmektedir.
Ayrıca, temsilci direktör şirket adına değil, kendi çıkarları için işlem yaptığında, bu temsil yetkisinin kötüye kullanılması olarak kabul edilir. Japon yargı kararları, bu tür durumlarda Japon Medeni Kanunu’nun (1896) 93. maddesinin istisna hükmünü (mental reservation) benzer durumlara uygular. Bu ilkeye göre, işlemin karşı tarafı temsilci direktörün gerçek niyetini biliyorsa veya bilmesi mümkünse, bu işlem şirket için geçerli olmaz; ancak karşı taraf iyi niyetli ve kusursuzsa, işlemin etkisi şirkete ait olur (Yargıtay 1963 yılı 5 Eylül kararı). Bu hukuki muamele, şirketin içsel sorunlarının dışarıdaki iyi niyetli üçüncü şahıslara haksız dezavantajlar yaratmamasını sağlamak içindir.
Japonya’da Temsilci Direktörün Yükümlülükleri
Temsilci direktör, geniş yetkileri doğrultusunda, şirkete karşı birçok önemli yükümlülüğü üstlenmektedir. Bu yükümlülükler, şirketin sağlıklı işleyişi ve kar koruması için hayati öneme sahiptir.
Japonya’da Şirketlere Karşı Görev ve İyi Yönetim Sorumluluğu
Japon şirketler hukuku altında, yönetim kurulu üyeleri şirketten görevlendirme alır ve görevlerini yerine getirirken ‘iyi bir yöneticinin dikkat yükümlülüğü’ (iyi yönetim sorumluluğu) taşır (Japon Şirketler Kanunu’nun 330. maddesi, Japon Medeni Kanunu’nun 644. maddesi). Bu, yönetim kurulu üyelerinin pozisyonlarına ve yeteneklerine uygun olarak normalde beklenen dikkati gösterme yükümlülüğünü ifade eder. Şirketin işlerini yöneten temsilci yönetim kurulu üyesi olarak, özellikle yüksek düzeyde uzmanlık ve dikkatle görevlerini yerine getirmesi beklenir.
Sadakat Yükümlülüğü
Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri şirkete karşı ‘sadakat yükümlülüğü’ taşımaktadır (Japon Şirketler Hukuku’nun 355. maddesi). Bu, yasalara ve şirket ana sözleşmesine aykırı davranmamak, genel kurul kararlarına uymak ve şirketin çıkarlarını her zaman en önde tutarak görevlerini sadakatle yerine getirmek anlamına gelir. Şirketin en üst düzey iş yürütme yetkilisi olarak temsilci yönetim kurulu üyesi, özellikle şirket çıkarlarıyla çatışabilecek kişisel çıkarları dışlamak ve şeffaf karar verme süreçlerini uygulamak konusunda daha da fazla sorumluluk taşır.
Japonya’da Rekabetten Kaçınma Yükümlülüğü ve Çıkar Çatışması İşlemlerinin Sınırlanması
Japon şirketlerinde yöneticilerin sadakat yükümlülüklerinin somut bir ifadesi olarak, yönetim kurulu üyeleri “rekabetten kaçınma yükümlülüğü” ve “çıkar çatışması işlemlerinin sınırlanması” ile yükümlüdür (Japon Şirketler Kanunu Madde 356, Fıkra 1). Bu, yönetim kurulu üyelerinin şirketin iş kategorisine giren işlemleri gerçekleştirdiklerinde veya şirketin çıkarlarına ters düşen işlemler yaptıklarında, hissedarlar genel kurulunun (yönetim kurulu kuruluşu olan şirketlerde yönetim kurulu) önceden onayının gerektiğini belirtir.
Şirketin iş faaliyetlerinde merkezi bir rol oynayan CEO’lar için bu yükümlülüğün yerine getirilmesi özellikle önemlidir. CEO’ların şirket müşteri bilgilerini veya know-how’ını kullanarak kişisel çıkar sağlamaları ve şirketin çıkarlarını tehlikeye atmalarını önlemek için aşağıdaki somut örnekler sunulmuştur:
- Kanto bölgesinde ekmek üretimi yapan A şirketinin CEO’su, şirketin Kansai bölgesine genişleme araştırması yaparken B şirketini kurmuş ve Osaka’da ekmek üretimi ve satışı yaparak A şirketinin genişleme fırsatını elinden almıştır. Bu durumda mahkeme, A şirketinin tazminat talebini kabul etmiştir (Tokyo Bölge Mahkemesi, 1981 Mart 26 tarihli karar).
- Bir CEO, başka bir şirket kurarak, kendisine sadık çalışanları bu yeni şirkete transfer etmiş veya şirketin makine teçhizatını devrederek bu yeni şirketi kendi şirketiyle rekabet edebilecek güçlü bir şirket haline getirmiştir. Bu durum da rekabetten kaçınma yükümlülüğü ihlali olarak değerlendirilmiştir (Osaka Yüksek Mahkemesi, 1990 Temmuz 18 tarihli karar).
- Bir çift, ortak CEO olarak görev yapmaktayken, boşanmalarının ardından koca aynı sektörde bir şirket kurmuş ve bu şirketin CEO’su olarak faaliyet göstermiştir. Bu durum da rekabetten kaçınma yükümlülüğü ihlali olarak sorun olmuştur (Tokyo Bölge Mahkemesi, 1990 Temmuz 20 tarihli karar).
Bu örnekler, rekabetten kaçınma yükümlülüğünün sadece biçimsel bir uyumla sınırlı kalmayıp, gerçek rekabet faaliyetlerini sıkı bir şekilde düzenlediğini göstermektedir.
Yine de istisnalar mevcuttur. Örneğin, bir CEO, B şirketinin CEO’su olarak A şirketinin iş kategorisine giren işlemleri üçüncü bir taraf C ile gerçekleştirdiğinde ve bu işlemlerin ekonomik etkisi esasen A şirketine ait olduğu kararlaştırıldığında, çoğunluk görüşü bu işlemlerin rekabet işlemleri düzenlemesine tabi olmadığını ve her iki şirketin de onayının gerekli olmadığını kabul etmektedir (Osaka Bölge Mahkemesi, 1983 Mayıs 11 tarihli karar). Bu karar, mahkemelerin işlemlerin hukuki biçimine değil, ekonomik gerçekliğine önem verdiğini göstermekte ve karmaşık iş yapısında esnek yorumlanabilirlik alanı sağlamaktadır.
Ayrıca, bir CEO’nun görevden ayrılmasının ardından rekabetten kaçınma yükümlülüğü konusunda, şirketle aralarında ayrıca açık bir anlaşma olmadığı sürece, prensip olarak rekabetten kaçınma yükümlülüğü uygulanmaz. Ancak, yönetim kurulu üyesinin iyi yönetim ve sadakat yükümlülüklerine aykırı olduğu kararlaştırılan durumlar, istifa sonrası eylemler için de geçerli olabilir (Tokyo Bölge Mahkemesi, 1993 Ağustos 25 tarihli karar). Bu, bir yönetim kurulu üyesinin görevdeyken planladığı veya başlattığı ve şirketin bilgi veya fırsatlarını kötüye kullandığı durumlarda, istifa sonrasında da belirli etik ve hukuki yükümlülüklerin devam edebileceğini göstermektedir.
Yönetim Karar İlkesi
“Yönetim Karar İlkesi”, temsilci direktörler de dahil olmak üzere yönetim kurulu üyelerinin yönetim kararlarına geniş bir takdir yetkisi tanıyan yargısal bir prensiptir. Bu ilkeye göre, temsilci direktörlerin eylemleri, karar verme süreci ve içeriğinde bariz bir mantıksızlık bulunmadığı sürece, iyi yönetim sorumluluğu ihlali olarak kabul edilmez (Japonya Yüksek Mahkemesi 2010 (2010) yılı 15 Temmuz kararı). İyi yönetim sorumluluğunun temel bileşenlerinden biri olan dikkat yükümlülüğü kapsamında, yönetim kararları alınırken makul bilgi toplama ve analiz yapılması ve uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Karar verme süreci makul olduğu ve içerik bariz bir şekilde mantıksız olmadığı sürece, sonuç olarak şirkete zarar gelmiş olsa bile iyi yönetim sorumluluğu ihlali söz konusu değildir.
Bu ilke, yönetim kararlarının doğası gereği risk içerdiğinin kabul edilmesi ve mahkemelerin yöneticilerin kararlarını aşırı derecede değerlendirmesinden kaçınmak amacıyla oluşturulmuştur. Böylece, temsilci direktörler, sonuç olarak dezavantaj doğursa bile, samimi bir karar verme süreci sonucunda alınan kararlar için kişisel sorumluluk taşıma konusunda aşırı bir korku olmaksızın stratejik kararlar alabilirler. Bu ilke, yenilikçi ve dinamik bir iş ortamını teşvik etmek için hayati öneme sahiptir ve karar verme sürecinin ayrıntılı kaydının önemini vurgular.
Japonya’da Diğer Yöneticilere Karşı Gözetim Yükümlülüğü
Japonya’da, özellikle yönetim kurulu kuruluşlarında, temsilci yöneticiler diğer yöneticiler ve çalışanların işlerini yürütme konusunda önemli bir “gözetim yükümlülüğü” taşımaktadır. Bu yükümlülük, şirket içinde uygun bir iç kontrol sistemi kurmayı ve uyum programlarını etkili bir şekilde işletmeyi içerir.
Bu gözetim yükümlülüğü, yöneticinin rolünün temel ve geniş kapsamlı bir yönüdür ve yalnızca “nominal” bir temsilci yönetici olsa bile, bu sorumluluktan kaçınması mümkün değildir. Japonya Yüksek Mahkemesi’nin 1969 yılı 26 Kasım (Showa 44) tarihli kararı, nominal bir temsilci yönetici olsa bile, diğer (gerçek) yöneticilerin işlerini yürütme konusunda gözetimi ihmal ettiğinde görev ihmali kabul edilebileceğine hükmetmiştir. Ayrıca, Yüksek Mahkeme’nin 1980 yılı 18 Mart (Showa 55) tarihli kararı, yöneticinin gözetim yükümlülüğünün yönetim kurulu üyesi olarak konumuna dayandığını ve “sıradan” bir yönetici olsa bile, temsilci yöneticinin işlerini yürütme konusunda gözetim yapması gereken bir konumda olduğunu ve gözetim konusunun sadece gündeme getirilen meselelerle sınırlı olmadığını açıkça belirtmiştir.
Bu kararlar, temsilci yönetici de dahil olmak üzere herhangi bir yöneticinin, sorumluluğu başkalarına aktaramayacağını göstermektedir. Yönetim kurulunun başı olarak, temsilci yönetici, şirketin tüm yapısının yasalara uygun ve etkili bir şekilde işlemesini sağlamak için daha yüksek bir sorumluluk taşır. Bu, güçlü bir iç kontrol sistemi kurma ve bunu aktif olarak sürdürme, ayrıca güçlü bir uyum kültürü oluşturma önemini vurgulamaktadır.
Japonya’da Temsilci Direktörün Şirkete Karşı Tazminat Sorumluluğu
Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 423. maddesinin 1. fıkrası, yöneticilerin, muhasebe danışmanlarının, denetçilerin, icra yetkililerinin veya muhasebe denetçilerinin (genel olarak ‘yetkililer’ olarak adlandırılır) görevlerini ihmal etmeleri durumunda, anonim şirketlere karşı, bu ihmal sonucu doğan zararları tazmin etme sorumluluğunu yüklemektedir. Bu sorumluluk, iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğünün ihlali veya sadakat yükümlülüğünün ihlali gibi çeşitli görev ihmal biçimlerinden kaynaklanabilir.
Temsilci direktör, şirketin işlerinin yürütülmesinden en üst düzeyde sorumlu olduğu için, görev ihmalinin şirkete ciddi zararlar verme olasılığı yüksektir ve özellikle aşağıdaki hükümler uygulanır.
Rekabet Eden İşlemler Durumunda
Temsilci direktör veya icra yetkilisi, Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 356. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olarak, şirketin iş kollarına ait işlemleri kendi adına veya üçüncü bir kişi adına yaptığında, bu işlemlerden temsilci direktör, icra yetkilisi veya üçüncü kişinin elde ettiği kâr miktarı, şirkete verilen zarar miktarı olarak kabul edilir (Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 423. maddesinin 2. fıkrası). Bu varsayım hükmü, şirketin zarar miktarını ispat etme yükünü hafifletmek ve sorumluluğun takibini kolaylaştırmak için getirilmiştir.
Çıkar Çatışması Olan İşlemler Durumunda
Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 356. maddesinin 1. fıkrasının 2. veya 3. bendinde belirtilen çıkar çatışması olan işlemler sonucunda şirkete zarar verildiğinde, bu işlemleri gerçekleştiren temsilci direktör veya icra yetkilisi, bu işlemleri onaylayan temsilci direktör veya icra yetkilisi ve bu işlemlere ilişkin yönetim kurulu onay kararına olumlu oy veren yöneticilerin görevlerini ihmal ettikleri varsayılır (Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 423. maddesinin 3. fıkrası). Bu hüküm de, şirket tarafının görev ihmalini ispat etme yükünü hafifletmek içindir.
Denetim Komitesi Kuruluşlarında Özel Durum
Yine de, denetim komitesi kuruluşlarında özel bir durum söz konusudur. Denetim komitesi üyeleri dışındaki yöneticilerin çıkar çatışması olan işlemleri için denetim komitesinin onayı alınmışsa, yukarıdaki 3. fıkranın görev ihmalinin varsayım hükmü uygulanmaz (Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 423. maddesinin 4. fıkrası). Bu, denetim komitesinin yöneticilerin seçimi ve görevden alınması veya ücretleri hakkında görüş bildirme hakkı gibi belirli bir denetim işlevine sahip olduğu düşünülerek getirilmiş politik bir düzenlemedir. Ancak, bu onay alınmış olsa bile, çıkar çatışması olan işlemleri gerçekleştiren yöneticinin görev ihmalinden doğan sorumluluğu ortadan kalkmaz ve genel prensiplere göre görev ihmalinin varlığını iddia ve ispat ederek, ilgili yöneticinin sorumluluğunu takip etmek mümkündür.
Japonya’da Temsilci Yönetim Kurulu Başkanının Üçüncü Şahıslara Karşı Tazminat Sorumluluğu
Japon Şirketler Hukuku Madde 429’un 1. Fıkrasına Göre Sorumluluk
Yöneticiler, muhasebeciler, denetçiler, icra memurları veya muhasebe denetçileri (topluca “yönetim görevlileri” olarak anılır) görevlerini yerine getirirken kötü niyetli veya ciddi bir ihmalde bulunurlarsa ve bu durum üçüncü şahıslara zarar verirse, bu üçüncü şahıslara karşı tazminat sorumluluğu taşırlar (Japon Şirketler Hukuku Madde 429’un 1. Fıkrası). Bu sorumluluk, şirketin mali gücü olmadığı durumlarda, üçüncü şahıs olan alacaklıların beklenmedik zararlara uğramasını önlemek amacıyla, üçüncü şahısların korunması açısından yasalarla özel olarak tanınmış “özel yasal sorumluluk” olarak yorumlanmaktadır.
Temsilci yönetim kurulu başkanı, şirketin dışa dönük yüzü olarak geniş yetkilere sahip olduğundan, görevlerini yerine getirirken kötü niyet veya ciddi ihmal, üçüncü şahıslara doğrudan zarar verme olasılığını artırır ve özellikle bu sorumluluk sorgulanabilir.
Yüksek Mahkeme Büyük Dairesi’nin 1969 (Showa 44) yılı 26 Kasım tarihli kararı, bu sorumluluğa ilişkin olarak, yöneticilerin görevlerini yerine getirirken kasıtlı veya ihmal sonucu doğrudan üçüncü şahıslara zarar vermesi durumunda, genel haksız fiil hükümleri uyarınca tazminat yükümlülüğü taşıyacağını, ancak yöneticilerin görev ihmali sonucu zarar gören üçüncü şahısların, bu görev ihmali için yöneticilerin kötü niyetini veya ciddi ihmallerini iddia edip kanıtlamaları durumunda, kasıt veya ihmal olmadan da tazminat talep edebileceklerini belirtmiştir.
Zararın kapsamı konusunda, temsilci yönetim kurulu başkanının eylemleri sonucu üçüncü şahısların doğrudan kişisel olarak uğradığı zararlar (doğrudan zararlar) yanı sıra, öncelikle şirkete zarar gelmesi ve bunun sonucunda üçüncü şahısların zarar görmesi durumları (dolaylı zararlar) da dahil edilmektedir. Bu, alacaklıların korunması ilkesinin bir sonucudur.
“Üçüncü şahıs” tanımına şirket dışındaki kişiler dahil olduğundan, hissedarlar da bu kapsamdadır; ancak dolaylı zararlar söz konusu olduğunda, hissedarların şirket varlıklarının azalması sonucu hisse değerlerinin düşmesi gibi dolaylı zararlar için temsilci yönetim kurulu başkanına karşı doğrudan tazminat talebinde bulunup bulunamayacakları konusunda tartışmalar vardır. Yaygın görüşe göre, hissedarlar “üçüncü şahıs” olarak kabul edilmez. Ancak, kapalı şirketler gibi belirli durumlarda, azınlık hissedarların zararlarının giderilmesi amacıyla, hissedarların dolaylı zararları için tazminat talebinde bulunmalarına izin verilebileceği de düşünülmektedir.
Nominal Temsilci Yönetim Kurulu Başkanının Sorumluluğu
İş dünyasında, sadece ismen temsilci yönetim kurulu başkanı olarak atanan kişilerin sorumluluğu sıkça gündeme gelmektedir. İsim olarak temsilci yönetim kurulu başkanı olsa bile, diğer (gerçek) yöneticilerin görevlerini yerine getirmelerini denetlemede ihmalkar davranıldığında görev ihmali kabul edilebilir (Yüksek Mahkeme 1969 yılı 26 Kasım tarihli kararı). Ancak, son yıllarda, hiçbir ücret almayan nominal yöneticilere ağır ihmal sonucu görev ihmali atfedilemeyeceği ve bu nedenle sorumluluklarının reddedildiği alt mahkemelerin kararları da görülmektedir.
Örneğin, çalışanın aşırı çalışma sonucu ölümü yaşanan bir şirkette, işlerin yürütülmesine katılmayan “nominal temsilci yönetim kurulu başkanı”nın da zarar gören çalışana karşı tazminat sorumluluğu kabul edilen bir durum vardır. Bu, nominal pozisyonda olmasına rağmen, şirket hukuku çerçevesindeki sorumluluklardan tamamen muaf olmanın zor olduğunu göstermektedir.
Özet
Japonya’daki şirketler hukukunda temsilci direktörler, atandıkları andan itibaren geniş yetkilere ve ağır yükümlülükler ile sorumluluklara kadar çeşitli hukuki yönleri barındırırlar. Şirketin işlerini yönetir ve dışa karşı şirketi temsil ederler; adeta şirketin yüzüdürler. Yetkileri geniş kapsamlı olup, iyi niyetli üçüncü şahısların korunması ilkesiyle işlemlerin güvenliği sağlanırken, aynı zamanda içsel kısıtlamalar ve temsil yetkisinin kötüye kullanılmasına karşı hukuki önlemler de belirlenmiştir.
Temsilci direktörlerin şirkete karşı taşıdıkları yükümlülükler, Japon medeni hukukunda kök salmış olan özenli yönetim yükümlülüğü ve Japon şirketler hukukunda açıkça belirtilen sadakat yükümlülüğü olarak iki ana kategoriye ayrılır. Bunlar, rekabetten kaçınma yükümlülüğü ve çıkar çatışması işlemlerinin sınırlanması gibi somut davranış kurallarına dönüşür ve ihlaller şirkete karşı tazminat sorumluluğuna yol açar. Kötü niyet veya ağır ihmal varsa, üçüncü şahıslara karşı da doğrudan tazminat sorumluluğu doğabilir. Yönetim kararları ilkesi, temsilci direktörlerin risk içeren yönetim kararlarını uygun şekilde alabilmeleri için takdir hakkı tanırken, sürecin mantıklılığına da önem verir. Ayrıca, diğer direktörler ve çalışanlar üzerindeki gözetim yükümlülüğü, sadece ismen temsilci direktörler için de önemli bir sorumluluktur.
Bu karmaşık hukuki çerçeveyi anlamak ve uygun şekilde uymak, Japonya’da iş yürüten şirketler için son derece önemlidir. Temsilci direktörlerin atanması, yetkilerinin kullanılması, yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve sorumlulukların doğmasıyla ilgili hukuki riskleri yönetmek için uzman bilgi ve pratik deneyim şarttır.
Monolith Hukuk Bürosu, Japonya’daki şirketler hukukunda temsilci direktörlerin atanması, yetkileri, yükümlülükleri ve sorumlulukları konusunda geniş bir deneyime sahiptir ve Japonya içinde birçok müşteriye hukuki destek sağlamaktadır. Büromuzda, yabancı avukatlık niteliklerine sahip İngilizce konuşan birçok avukat bulunmakta ve Japon hukuk sistemine aşina olmayan yabancı şirketlere ve bireylere dil engeli olmaksızın doğru ve pratik tavsiyeler sunabilmektedir. Temsilci direktörlerle ilgili her türlü hukuki meydan okumada, büromuz işletmenizi güçlü bir şekilde desteklemeye hazırdır.
Category: General Corporate