Japonya Şirket Hukukunda Yönetim Kurulu Üyelerinin Rolü ve Sorumlulukları

Japonya’da işletme yönetimini başarıya ulaştırmak için, özellikle Japon Şirketler Hukuku’nun belirlediği yönetim kurulu üyelerinin rollerini ve sorumluluklarını derinlemesine anlamak şarttır. Bu, yabancı uyruklu yönetim kurulu üyeleri için özellikle önemlidir ve şirketin sağlıklı işleyişini garanti altına almak ve aynı zamanda kişisel hukuki riskleri etkin bir şekilde yönetmek için vazgeçilmez bir bilgidir. Japon Şirketler Hukuku, yönetim kurulu üyelerine net yükümlülükler getirir ve bu yükümlülüklerin ihlal edilmesi durumunda katı sorumluluklar öngörür.
Japon hukuk sistemi, özgün gelenekleri ve dil engeli nedeniyle anlaşılması zor yönler taşıyabilir. Sadece hukuki sorunlar ortaya çıktığında geriye dönük olarak müdahale etmek yerine, önceden hukuki gereklilikleri anlamak ve sağlam bir uyum düzeni oluşturmak, beklenmedik riskleri önlemek ve işletmenin sürekli büyümesini desteklemek açısından hayati önem taşır.
Bu makale, Japon Şirketler Hukuku’nda yönetim kurulu üyelerinin temel rollerini ve sorumluluklarını, spesifik yasal düzenlemeler ve Japon mahkeme kararlarına atıfta bulunarak detaylı bir şekilde açıklar.
Yönetim Kurulu Üyelerinin Temel Yükümlülükleri
Japonya’daki şirketler hukuku, yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı taşıdığı temel yükümlülükleri “iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü” ile “sadakat yükümlülüğü” olmak üzere iki ana başlık altında tanımlar. Bunlar, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirirken uymaları gereken en önemli ilkelerdir.
İyi Yönetim ve Dikkat Yükümlülüğü
İyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü, yönetim kurulu üyelerinin iyi bir yönetici gibi dikkatle görevlerini yerine getirme sorumluluğunu ifade eder. Bu yükümlülüğün hukuki temeli, Japon medeni kanununun 644. maddesinde (görevli kişinin iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü) bulunur ve Japon şirketler hukukunun 330. maddesi, “anonim şirketlerin ve yöneticilerin ilişkileri, vekalet hükümlerine tabidir” diyerek, yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğunu açıkça belirtir.
“İyi bir yönetici gibi dikkat” ifadesi, belirli bir pozisyondaki profesyonellerin, bu durumda bir yönetici olarak, genellikle beklenen dikkat ve yetenek düzeyini ifade eder. Bu dikkat standardı, şirketin büyüklüğüne, sektörüne, yönetim kurulu üyesinin spesifik pozisyonuna ve uzmanlığına, ayrıca şirketin bulunduğu duruma göre değişiklik gösterir. Örneğin, büyük şirketlerin veya finans kurumlarının yönetim kurulu üyelerinden, daha yüksek düzeyde bir dikkat yükümlülüğü talep edilebilir. Bu, şirketin büyüklüğüne ve sektörüne göre gereken iç kontrol sistemlerinin düzeyinin farklı olması gerektiğini gösteren Yargıtay’ın 2009 (Heisei 21) yılı 9 Temmuz tarihli kararında da yansıtılmıştır. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, yalnızca bireysel işlerin yürütülmesiyle sınırlı kalmaz, aynı zamanda şirketin uygunsuz eylemleri önlemek için uygun iç kontrol sistemlerini kurup sürdürmesini de kapsar. Bu, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirirken temel iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğünün bir parçası olarak kabul edilir.
Yönetim Kararlarının İlkesi
Yönetim kurulu üyelerinin yönetim kararları her zaman risk içerir. Şirket adına en iyisi olduğuna inanarak alınan kararlar, sonuç olarak şirkete zarar verebilir. Eğer her durumda yönetim kurulu üyeleri sorumlu tutulursa, bu, onların eylemlerini aşırı derecede kısıtlayabilir ve dolayısıyla şirketin gelişimini engelleyebilir.
Bu nedenle, Japon şirketler hukukunda “yönetim kararlarının ilkesi” uygulanabilir. Bu ilke, yönetim kurulu üyeleri kararlarını alırken, o anki durumda makul bilgi toplama ve değerlendirme sürecinden geçerek, aldıkları kararın aşırı derecede mantıksız olmadığına inanarak hareket ettiklerinde, sonuç olarak şirkete zarar gelse bile, iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü ihlali olarak kabul edilmez. Bu ilkenin uygulanması, kararın sonucunun iyi veya kötü olmasına değil, karara varılana kadar izlenen sürecin makul olup olmadığına odaklanır. Örneğin, Yargıtay’ın 2010 (Heisei 22) yılı 15 Temmuz tarihli kararında, hisse senedi geri alım fiyatının belirlenmesiyle ilgili olarak, karar süreci ve içeriğinde aşırı derecede mantıksız bir nokta olmadığı sürece, yönetim kurulu üyelerinin iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğüne aykırı davranmadığına hükmedilmiştir. Bu karar, yönetim kurulu üyelerinin yeterince değerlendirme yaptığını ve avukat görüşlerini de dikkate aldığını, yani uygun bir süreci izlediğini takdir etmektedir. Bu, karar alma sürecini açıkça belgelemek ve onun makuliyetini sağlamanın önemini göstermektedir.
Sadakat Yükümlülüğü
Sadakat yükümlülüğü, Japon şirketler hukukunun 355. maddesinde düzenlenmiştir ve yönetim kurulu üyelerinin yasalara, tüzüğe ve genel kurul kararlarına uymak ve şirket adına sadakatle görevlerini yerine getirme yükümlülüğünü taşıdıklarını belirtir.
İyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü ile sadakat yükümlülüğünün ilişkisi konusunda, akademik çevrelerde her ikisinin farklı kavramlar mı yoksa aynı şey mi olduğu konusunda tartışmalar vardır. Ancak, pratikte somut olayların çözümünde, her iki yükümlülük de sıkı sıkıya ilişkilidir ve çoğu durumda aynı yükümlülük olarak ele alınır. Örneğin, şirkete zarar veren rekabetçi işlemler yapmak, hem iyi yönetim ve dikkat yükümlülüğü ihlali hem de sadakat yükümlülüğü ihlali olarak değerlendirilebilir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin şirketin en iyi çıkarları için hareket etmeleri ve uygun dikkati göstermeleri, her iki yükümlülüğü yerine getirmek için önemli olduğunu gösterir. Yönetim kurulu üyeleri şirketin çıkarlarını en öncelikli olarak düşünerek görevlerini yerine getirdikleri sürece, bu yükümlülükler bütün olarak anlaşılabilir.
Japonya’da Yönetim Kurulu Üyelerinin Şirkete Karşı Sorumluluğu
Yönetim kurulu üyeleri görevlerini ihmal ettiklerinde, şirkete karşı tazminat sorumluluğu taşıyabilirler. Bu, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini uygun bir şekilde yerine getirmediği durumların hukuki sonucudur.
Görev İhmali Sorumluluğu
Japonya Şirketler Kanunu’nun 423. maddesinin birinci fıkrası, “Yönetim kurulu üyeleri, muhasebe danışmanları, denetçiler, icra memurları veya muhasebe denetçileri (bundan sonra bu bölümde ‘yetkililer’ olarak anılacaktır) görevlerini ihmal ettiklerinde, şirkete karşı, bu ihmal sonucu doğan zararları tazmin etme sorumluluğu taşırlar” şeklinde hüküm vermektedir. Burada bahsedilen “görevi ihmal etmek”, daha önce bahsedilen iyi yönetim ve sadakat yükümlülüklerine aykırı davranışları ifade eder. Özellikle, yasalara aykırı davranışlar, yanlış yönetim kararları, iç kontrol sistemlerindeki eksiklikler nedeniyle gözetim ve denetim yükümlülüklerinin ihlali gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir.
Yönetim kurulu üyelerinin görev ihmali sorumluluğu, şirketin büyüklüğüne ve zararın niteliğine bağlı olarak çok yüksek meblağlara ulaşabilir. Örneğin, izinsiz katkı maddelerinin kullanımını gizlediği bir olayda, Osaka Yüksek Mahkemesi’nin 2006 (Heisei 18) yılı 9 Haziran tarihli kararında, yönetim kurulu üyelerine ve denetçilere milyarlarca yen tutarında zararın tazmini emredilmiş ve bu karar Yargıtay tarafından onaylanmıştır. Ayrıca, makyajlı bilanço ile zararları gizlediği bir olayda, Tokyo Yüksek Mahkemesi’nin 2019 (Reiwa 1) yılı 16 Mayıs tarihli kararında, birden fazla yetkiliye toplamda yaklaşık 59,4 milyar yen tutarında zararın tazmini emredilmiş ve bu karar da Yargıtay tarafından onaylanmıştır. Bu örnek kararlar, sadece yönetim kararlarının başarısızlığı değil, ciddi usulsüzlükler, ağır ihmal veya kurumsal uyum sistemlerindeki eksikliklerin, yönetim kurulu üyelerine ağır mali sorumluluklar yükleyebileceğini açıkça göstermektedir. Bu durum, yönetim kurulu üyelerinin dürüst davranmalarının ve uygun denetim yapmalarının önemini güçlü bir şekilde desteklemektedir.
Japonya’da Rekabeti Kısıtlayan İşlemler ve Sorumluluklar
Yönetim kurulu üyeleri, şirketle olan çıkar çatışmalarını önlemek amacıyla, belirli işlemler yapmaları kısıtlanmıştır. Bunlardan biri rekabeti kısıtlayan işlemlerdir. Japon Şirketler Kanunu’nun (Companies Act) 356. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendi, yönetim kurulu üyelerinin şirketin iş kategorisine dahil işlemleri kendi adlarına veya üçüncü bir şahıs adına yapmak istediklerinde, yönetim kurulu kurulmuş şirketlerde yönetim kurulunun onayını, kurulmamış şirketlerde ise genel kurulun onayını almak zorunda olduklarını belirtir . Bu düzenleme, yönetim kurulu üyelerinin şirketin müşteri bilgilerini veya bilgi birikimini kullanarak kişisel çıkar sağlamasını ve şirketin çıkarlarını zarara uğratma riskini engellemeyi amaçlamaktadır .
Eğer bir yönetim kurulu üyesi şirketin onayını almadan rekabeti kısıtlayan bir işlem yapar ve şirkete zarar verirse, bu yönetim kurulu üyesi şirkete karşı tazminat sorumluluğu taşır. Ayrıca, Japon Şirketler Kanunu’nun 423. maddesinin 2. fıkrası, yönetim kurulu üyelerinin onay almadan rekabeti kısıtlayan işlemleri yapmaları durumunda, bu işlemlerden elde edilen kârın miktarının, şirkete verilen zararın miktarı olarak kabul edileceğini hükme bağlar. Bu, şirketin somut zarar miktarını ispatlama yükünü hafifletmek ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu daha kolay takip etmek için getirilmiş bir düzenlemedir. Örneğin, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 1981 yılı 26 Mart tarihli kararında (Yamazaki Baking Case), rekabetten kaçınma yükümlülüğünün ihlal edildiği bir durum gösterilmiştir. Bu zarar miktarının tahmini düzenlemesi, onay alınmaksızın yapılan rekabeti kısıtlayan işlemlerin yönetim kurulu üyeleri için son derece yüksek riskler taşıdığını ifade eder.
Japon Hukuku Altında Çıkar Çatışması İşlemlerinin Sınırlamaları ve Sorumlulukları
Rekabetçi işlemler gibi, çıkar çatışması işlemleri de yönetim kurulu üyeleri için önemli bir kısıtlamadır. Japon şirketler hukukunun 356. maddesinin 1. fıkrasının 2. ve 3. bentleri, yönetim kurulu üyelerinin kendileri veya üçüncü bir taraf adına bir anonim şirketle işlem yapmaları durumunda (doğrudan işlem) veya bir anonim şirketin, ilgili yönetim kurulu üyesi ile çıkar çatışması olan bir işlemi yönetim kurulu üyesi dışındaki biriyle yapması durumunda (dolaylı işlem), yönetim kurulu veya genel kurulun onayının gerektiğini belirtir.
Onay prosedürlerinin ihmal edilmesi durumunda, bu işlemler ilkesel olarak şirketle olan ilişkide geçersiz sayılır (göreceli geçersizlik teorisi). Ancak, şirketin çıkarlarını zarara uğratma ihtimali olmayan belirli işlemler için onay gerekli değildir. Bu ilke, düzenlemenin amacının şirketin çıkarlarını korumak olduğu için, gerçek bir zarar oluşmadığı durumlarda formal onayın gerekli olmadığını belirten, Japon şirketler hukukunun pratik uygulama tutumunu yansıtmaktadır.
Özellikle, aşağıdaki işlemler onay gerektirmeyen örnekler olarak sıralanabilir:
- Yönetim kurulu üyesinin şirkete faizsiz ve teminatsız para ödünç vermesi durumu: Japonya Yüksek Mahkemesi 1963 yılı 6 Aralık kararı
- Şirketin yönetim kurulu üyesinin borcunu ödemesi durumu: Dai-shinin (Eski Yüksek Mahkeme) 1924 yılı 20 Şubat kararı
- Standart işlem şartlarına dayalı işlemler: Tokyo Bölge Mahkemesi 1982 yılı 24 Şubat kararı
- Şirket ile tüm hisseleri elinde bulunduran hissedar arasındaki işlemler: Japonya Yüksek Mahkemesi 1970 yılı 20 Ağustos kararı
- Hissedarların tamamının onayı olan işlemler: Japonya Yüksek Mahkemesi 1974 yılı 26 Eylül kararı
Bu istisnalar, işlemin şirketin çıkarlarını zarara uğratma ihtimali olmadığı durumlarda veya şirketin nihai sahipleri olan tüm hissedarların işleme onay verdiği durumlarda, çıkar çatışması düzenlemelerinin amacının zarar görmeyeceği düşüncesine dayanmaktadır.
Japonya’da Yönetim Kurulu Üyelerinin Üçüncü Şahıslara Karşı Sorumluluğu
Yönetim kurulu üyeleri, sadece şirkete karşı değil, görevlerini yerine getirirken üçüncü şahıslara karşı da tazminat sorumluluğu taşıyabilirler. Bu, yönetim kurulu üyelerinin eylemlerinin sadece şirketi değil, geniş bir paydaş yelpazesini etkileyebileceği olasılığından kaynaklanmaktadır.
Japon Şirketler Hukuku Madde 429’un Açıklaması
Japon Şirketler Hukuku’nun 429. maddesinin birinci fıkrası, “Yöneticiler, görevlerini yerine getirirken kötü niyet veya ağır ihmal varsa, bu nedenle üçüncü şahıslara meydana gelen zararları tazmin etmekle yükümlüdür” şeklinde hüküm vermektedir. Burada bahsedilen “üçüncü şahıslar” arasında hissedarlar, alacaklılar, iş ortakları gibi taraflar bulunmaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin görev ihmali sonucu üçüncü şahısların doğrudan zarar görmesi (doğrudan zarar) yanı sıra, şirketin varlıklarının zarar görmesi sonucunda üçüncü şahısların zarar görmesi (dolaylı zarar) da bu sorumluluğun kapsamına girmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk alanının şirket içinde kalmayıp dışarıdaki ilgili taraflara da uzanması, yönetim kurulu üyelerinin özellikle dikkat etmesi gereken bir noktadır.
Ayrıca, Japon Şirketler Hukuku’nun 429. maddesinin ikinci fıkrası, belirli eylemler için sorumlulukları belirlemektedir. Bunlar arasında, hisse senetleri veya yeni hisse senedi opsiyonlarının talebinde yanıltıcı bildirimler, finansal raporlar veya iş raporlarında yanıltıcı ifadeler, yanıltıcı kayıtlar, yanıltıcı duyurular gibi eylemler bulunmaktadır. Bu eylemlerden kaynaklanan sorumluluk, yönetim kurulu üyelerinin kötü niyeti veya ağır ihmali olmasa bile oluşabilecek “ihmal sorumluluğudur”. Ancak, yönetim kurulu üyeleri ilgili eylemi gerçekleştirirken gerekli özeni gösterdiklerini kanıtlarsa, sorumluluk taşımazlar. Bu hüküm, özellikle belirli önemli bilgi açıklamaları ve kayıtlarla ilgili yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerini vurgulamakta ve bu alanlardaki yönetim kurulu üyelerinin dikkat yükümlülüklerinin önemini göstermektedir.
Kötü Niyet veya Ağır İhmal Şartı
Japon Şirketler Hukuku’nun 429. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “kötü niyet”, yönetim kurulu üyelerinin gerçekleştirdikleri eylemin görev ihmali olduğunun farkında olmalarını ifade eder. Öte yandan, “ağır ihmal”, dikkatsizlik sonucu görev ihmali gerçekleştirmeyi kapsar. 429. maddenin birinci fıkrasındaki sorumlulukta, zarar gören üçüncü şahısların, yönetim kurulu üyelerinin kötü niyetini veya ağır ihmallerini kanıtlamaları gerekmektedir.
Üçüncü şahıslara karşı sorumluluğun uygulama kapsamı, yargı kararlarıyla da gösterilmiştir. Örneğin, Osaka Yüksek Mahkemesi’nin 1977 yılı 28 Aralık tarihli kararında, sadece ismen atanan yönetim kurulu üyelerinin bile yanıltıcı kayıtlara katıldıkları durumda üçüncü şahıslara karşı tazminat sorumluluğu kabul edilmiştir. Ayrıca, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 1990 yılı 3 Eylül tarihli kararında, resmi olarak yönetici olmamakla birlikte, şirketin önemli kararlarını alma yetkisine sahip olan gerçek yöneticilere (fiili yönetim kurulu üyeleri) karşı da üçüncü şahıs sorumluluğu onaylanmıştır. Bu kararlar, yönetim kurulu üyelerinin sadece unvanları değil, gerçek yetki ve katılımlarının da sorumluluk tespitinde önemli bir faktör olduğunu göstermekte ve yönetim kurulu üyelerinin Japon şirketlerindeki konumlarını anlamaları için rehberlik etmektedir.
Japonya’da Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğunun Muafiyeti ve Sınırlanması
Japon şirketler hukuku, yetenekli kişileri yönetim kurulu üyesi olarak çekmek ve onların aşırı risklerden çekinerek iş kararlarını küçültmelerini önlemek için, yönetim kurulu üyelerinin üstlenebileceği sorumlulukları muaf tutma veya sınırlama sistemleri oluşturmuştur.
Sorumluluk Muafiyet Yöntemleri
Yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı olan tazminat sorumluluğunu muaf tutmanın birkaç yolu vardır.
- Genel hissedarların onayı ile muafiyet: Japon şirketler hukuku 424. maddeye göre, tüm hissedarların onayı ile yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı sorumluluğu tamamen muaf tutulabilir. Ancak, çok sayıda hissedarı olan halka açık şirketlerde, tüm hissedarların onayını almak pratikte zordur.
- Genel kurul kararı ile kısmi muafiyet: Japon şirketler hukuku 425. madde, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini iyi niyetle ve ciddi bir kusur olmaksızın yerine getirdikleri durumlarda, genel kurulun özel kararı ile sorumluluğun bir kısmının muaf tutulabileceğini belirtir.
- Yönetim kurulu kararı ile kısmi muafiyet: Japon şirketler hukuku 426. madde, tüzükte bir hüküm varsa, yönetim kurulu kuruluşlarında yönetim kurulu kararı ile sorumluluğun bir kısmının muaf tutulabileceğini belirtir.
Sorumluluk Sınırlama Sözleşmesi
Sorumluluk sınırlama sözleşmesi, özellikle iş icra etmeyen yönetim kurulu üyeleri, yani dışarıdan atanan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu sınırlamak için önemli bir sistemdir. Japon şirketler hukuku 427. maddeye göre, tüzükte bir hüküm varsa, şirketler iş icra etmeyen yönetim kurulu üyeleri (tipik olarak dışarıdan atanan yönetim kurulu üyeleri) ile sorumluluk sınırlama sözleşmesi imzalayabilir.
Bu sözleşme ile, yönetim kurulu üyesi iyi niyetli ve ciddi bir kusur olmaksızın hareket ettiği sürece, tazminat sorumluluğu miktarına belirli bir üst sınır konulabilir. Bu üst sınır, Japon şirketler hukuku tarafından belirlenen minimum sorumluluk sınırının (örneğin, dışarıdan atanan yönetim kurulu üyeleri için, son iki yıl içindeki ücret miktarı ve yeni hisse senedi opsiyonlarından elde edilen gelirin toplamı) altında olamaz.
Sorumluluk sınırlama sözleşmesi, yalnızca şirkete karşı olan görev ihmali sorumluluğuna uygulanır ve yönetim kurulu üyelerinin üçüncü şahıslara verdiği zararlardan doğan sorumlulukları kapsamaz. Ayrıca, sorumluluk sınırlama sözleşmesi imzalayan dışarıdan atanan bir yönetim kurulu üyesi daha sonra iş icra eden bir yönetim kurulu üyesi olarak atanırsa, sözleşmenin etkisi geleceğe yönelik olarak kaybolur.
Bu sorumluluk muafiyeti ve sınırlama sistemleri, yetenekli dışarıdan atanan yönetim kurulu üyelerini çekmek ve onların şirketin denetim işlevini güçlendirirken aşırı bireysel sorumluluk riski taşımadan görevlerini yerine getirebilmeleri için bir ortam sağlamak amacıyla politik bir düşünceyle oluşturulmuştur. Özellikle, Japon kurumsal yönetişim reformunda bağımsızlığı yüksek olan dışarıdan atanan yönetim kurulu üyelerinin rolüne büyük önem verilirken, bu sistem önemli bir anlam taşımaktadır. Yönetim kurulu üyeleri Japon şirketlerinde görev almayı düşünürken, bu tür sorumluluk sınırlama mekanizmaları, bireysel risk yönetimi açısından önemli bir unsurdur.
Özet
Japonya’daki şirketler hukuku çerçevesinde yönetim kurulu üyelerinin rollerini ve sorumluluklarını derinlemesine anlamak, Japonya’da iş yaparken son derece önemlidir. İyi yönetim ilkesi ve sadakat yükümlülüğü gibi temel görevlerden, görev ihmali sorumluluğuna, rekabet içinde iş yapma ve çıkar çatışması işlemlerinin sınırlamalarına ve hatta üçüncü şahıslara karşı sorumluluğa kadar, geniş bir yelpazede hukuki yönleri doğru bir şekilde kavramak gereklidir. Bu yasalar ve yargı kararlarına dayalı anlayış, beklenmedik hukuki riskleri önlemek ve şirketin sürekli büyümesi ile uzun vadeli kurumsal değer yaratılmasına katkıda bulunmak için temel oluşturur. Hukuki uyum, sadece bir yük olarak değil, işletmenin istikrarı ve sürekliliğine yapılan bir yatırım olarak görülmelidir.
Monolith Hukuk Bürosu, Japonya’da şirketler hukuku, özellikle yönetim kurulu üyelerinin rolleri ve sorumlulukları konusunda, Japonya içinde birçok müşteriye geniş bir deneyim sunmaktadır. Büromuzda, yabancı avukatlık niteliklerine sahip İngilizce konuşan avukatlar bulunmakta ve bu sayede yabancı müşterilerin karşılaştığı dil ve kültür engellerini aşarak, Japonya’nın karmaşık hukuki ortamında sorunsuz bir şekilde yol göstermek için güçlü bir destek sağlayacak bir yapıya sahibiz.
Japon hukukuna ilişkin uzman bilgi ve uluslararası iş uygulamalarına dair anlayışı birleştiren büromuz, yabancı yatırımcılara ve şirketlere Japon pazarında karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmak için doğru ve pratik hukuki tavsiyeler sunar. Bu konuyla ilgili danışmanlık veya Japonya’da iş geliştirme konusunda kapsamlı hukuki destek hakkında ilgi duyuyorsanız, lütfen Monolith Hukuk Bürosu ile iletişime geçin.
Category: General Corporate