MONOLITH LAW OFFICE+81-3-6262-3248Hafta içi 10:00-18:00 JST [English Only]

MONOLITH LAW MAGAZINE

General Corporate

Japonya'da Hissedar Temsil Dava Sistemi ve Önemli Mahkeme Kararları

General Corporate

Japonya'da Hissedar Temsil Dava Sistemi ve Önemli Mahkeme Kararları

Japonya’daki şirket yönetiminde, hissedar temsilci davası, şirketin sağlıklı yönetimini sağlamak ve hissedarların genel çıkarlarını korumak için son derece önemli bir hukuki araçtır. Bu sistem, şirketin yönetim kurulu üyeleri veya diğer yetkililer görevlerini ihmal edip şirkete zarar verdiklerinde, hissedarların şirket adına söz konusu yetkililerin sorumluluğunu takip ederek tazminat talep etmelerini mümkün kılar. Japon Şirketler Kanunu, bu hissedar temsilci davasının mekanizmasını ayrıntılı bir şekilde düzenlemekte olup, özellikle yabancı yatırımcılar ve Japonya’da iş yürüten şirket yetkilileri için anlaşılması zorunludur. Yönetim kurulunun uygunsuz davranışlarına karşı bir caydırıcı güç olarak işlev gören bu dava sistemi, yatırım yapılan şirketlerin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini sağlamada giderek artan bir öneme sahiptir.

Japon Şirketler Kanunu’nun 847. maddesinin birinci fıkrası, “Hissedarlar, anonim şirkete karşı, kurucular, kuruluş aşamasındaki yönetim kurulu üyeleri, kuruluş aşamasındaki denetçiler, yetkililer veya likidatörlerin sorumluluğunu takip etmek için dava açılmasını talep edebilir” şeklinde açıkça belirtmiş ve hissedarların şirket adına yetkililerin sorumluluğunu takip etmeleri için hukuki bir temel sağlamıştır. Bu hüküm, yetkililerin kendi sorumluluklarını takip etmelerinin beklendiği bir gerçeklik üzerine kurulmuş olup, hissedarların şirketin çıkarlarını korumak için bir araç sunmaktadır.

Bu makalede, Japonya’daki hissedar temsilci davasının temel yapısı, dava açma şartları, prosedürler, sorumluluk takibi yapılacak yetkililer ve önemli dava örnekleri hakkında detaylı bir açıklama yapılacaktır. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri veya Birleşik Krallık gibi önemli hukuk bölgelerindeki hissedar temsilci dava sistemleriyle karşılaştırma yaparak, Japon sisteminin özgünlüğünü ve uluslararası konumunu netleştireceğiz. Bu kapsamlı açıklamanın, Japonya’daki şirket yönetimi hakkında anlayışınızı derinleştirmenize ve Japonya’daki iş ve yatırım faaliyetlerinize katkıda bulunmasını içtenlikle umuyoruz.

Japon Hukuku Altında Hisse Sahipleri Temsil Davalarının Temel Kavramları ve Amaçları

Hisse sahipleri temsil davası, şirketin yönetim kurulu üyeleri, denetçiler, icra direktörleri, likidatörler gibi şirketin yönetim ve işletmesinde görev alan kişilerin, görevlerini yerine getirirken şirkete zarar vermiş olmalarına rağmen, şirketin kendisinin bu sorumluluğu takip etmediği durumlarda, hisse sahiplerinin şirket adına bu kişilerin hukuki sorumluluğunu takip ettiği bir davadır. Bu dava, şirketin varlıklarını koruma ve kurumsal yönetişimin sağlıklı işleyişini sürdürme amacı taşır.

Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 847. maddesinin birinci fıkrası, bu davanın temelini oluşturan hüküm olup, “kurucular, kuruluş aşamasındaki yönetim kurulu üyeleri, kuruluş aşamasındaki denetçiler, yöneticiler veya likidatörler”in sorumluluğunun takip edilmesini açıkça belirtir. Bu, daha önce sadece yönetim kurulu üyelerini kapsayan bir sistemden, daha geniş bir yönetici yelpazesini kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Bu davanın temel amacı, yöneticilerin yasa dışı eylemleri veya görev ihmalleri sonucu şirketin uğradığı zararları telafi etmek ve şirketin varlıklarını korumaktır. Yöneticilerin kendi sorumluluklarını takip etmeleri beklenemez, bu nedenle hisse sahipleri bu rolü üstlenir. Hisse sahipleri temsil davasında hisse sahipleri kazanırsa, tazminat şirkete ödenir, bu durum davanın hisse sahiplerinin kişisel çıkarları için değil, şirketin genel çıkarları için yapıldığının özünü gösterir ve hisse sahiplerinin şirketin ‘temsilcisi’ olarak hareket ettiği sistemin doğasını vurgular.

Bu sistem, hisse sahiplerinin şirket yönetiminin sağlıklı işleyişini gözetlemesini ve uygun olmayan davranışlar söz konusu olduğunda sorumluluğu takip etmesini sağlayarak kurumsal yönetişimi güçlendirir. Dava açma ücretlerinin Japon Medeni Usul Kanunu’na göre sabit bir miktar olan 13,000 yen olarak belirlenmesi, hisse sahiplerinin bu önemli hakkı aşırı bir ekonomik yük altında hissetmeden kullanabilmelerini sağlar. Ancak, tazminatın şirkete ait olması, hisse sahiplerinin özel çıkar peşinde koşmak yerine şirketin çıkarları için hareket etmelerini teşvik eden bir tasarım felsefesini yansıtır. Bu, ilk bakışta çelişkili gibi görünen tasarım, hisse sahipleri temsil davasının ‘şirket için yapılan’ bir dava olduğunun özünü vurgular. Düşük dava ücretleri, hisse sahiplerinin ‘şirket için’ hareket ederken karşılaştıkları ekonomik engelleri ortadan kaldırır ve yönetim kuruluna karşı gözetimi teşvik eder. Ancak, tazminatın şirkete ait olması, davanın hisse sahiplerinin ‘şirketi talan etme’ veya haksız çıkar peşinde koşma aracı olarak kullanılmasını önleyen önemli bir kısıtlayıcı işlev gösterir. Böylece, hisse sahipleri temsil davası, kurumsal yönetişimde ‘son kale’ olarak, kamu yararına olan şirket çıkarları için hisse sahiplerinin özel çıkarlarından ziyade hareket etmelerini teşvik eden zekice dengelenmiş bir yapıya sahiptir.

Japonya’da Hisse Sahibi Temsil Dava Şartları ve Prosedürleri

Japonya’daki bir hisse sahibi temsil davası açmak için, Japon Şirketler Kanunu’nun (2005) belirlediği özel şartları ve prosedürleri takip etmek gereklidir.

Davacı Olma Yeterliliği

Pay sahibi temsilci davası açabilecek pay sahiplerinin belirli yeterliliklere sahip olması gerekmektedir. Halka açık şirketlerde, genel olarak, dava açma talebinde bulunulduğu sırada, altı ay öncesinden itibaren sürekli olarak şirketin hisselerini elinde bulunduran pay sahipleri olmaları gerekmektedir [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (1) fıkrası]. Ancak, şirketin ana sözleşmesiyle bu altı aylık sürenin kısaltılması mümkündür. Öte yandan, halka açık olmayan şirketlerde, hisse sahipliği süresiyle ilgili bir kısıtlama yoktur ve dava açma talebinde bulunulduğu anda pay sahibi olan herkes dava açabilir [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (2) fıkrası]. Pay sahiplerinin sahip olduğu hisse sayısıyla ilgili olarak, genel olarak en az bir hisseye sahip olmak yeterlidir, ancak birim altı pay sahipleri için ana sözleşmeyle temsilci dava hakkı sınırlanabilir [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (1) fıkrası parantez içi].  

Aşağıdaki tablo, Japonya’daki halka açık ve halka açık olmayan şirketlerde pay sahibi temsilci davasının açılma şartlarının karşılaştırmasını göstermektedir.

【Tablo】Pay Sahibi Temsilci Davasının Açılma Şartları Karşılaştırması: Halka Açık Şirketler ve Halka Açık Olmayan Şirketler

ÖğeHalka Açık ŞirketHalka Açık Olmayan Şirket
Pay Sahibi Olma SüresiAltı ay öncesinden sürekli hisse sahibi olma (ana sözleşmeyle kısaltılabilir) [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (1) fıkrası]  Hisse sahipliği süresi kısıtlaması yok (dava açma talebinde bulunulduğunda pay sahibi olmak yeterli) [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (2) fıkrası]  
Dava Açma Talebinin GerekliliğiGenel olarak şirkete (denetçiler vb.) dava açma talebinde bulunulması gerekiyor [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (3) fıkrası]  Genel olarak şirkete (denetçiler vb.) dava açma talebinde bulunulması gerekiyor [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (3) fıkrası]  
Dava Açma Talebinin İhmal EdilmesiGerçekleşmesi mümkün olmayan zararın söz konusu olduğu durumlarda, derhal dava açılabilir [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (5) fıkrası]  Gerçekleşmesi mümkün olmayan zararın söz konusu olduğu durumlarda, derhal dava açılabilir [Japon Şirketler Hukuku’nun 847. maddesi (5) fıkrası]  
Talep Edilecek Kişi (Yöneticilerin Sorumluluğunun Takip Edilmesi Durumunda)Denetçi (denetçi atanmış şirketlerde) [Japon Şirketler Hukuku’nun 386. maddesi (2) fıkrası (1) numara]  Denetçi (denetçi atanmış şirketlerde) [Japon Şirketler Hukuku’nun 386. maddesi (2) fıkrası (1) numara]  

Dava Açma Talebinin Esasları

Paydaşlar, esasen, sorumsuz davranış sergileyen yöneticilere karşı sorumluluk takibi yapılmasını talep etmek için öncelikle şirkete başvurmak zorundadır. Bu talep, yazılı veya elektronik yöntemlerle yapılmalıdır [Japon Şirketler Hukuku Uygulama Yönetmeliği’nin (217) maddesi]. Talebin muhatabı, esas olarak denetçi olacaktır [Japon Şirketler Hukuku’nun (386) maddesi 2. fıkra 1. bendi]. Birden fazla denetçi varsa, bunlardan birine yapılan talep yeterlidir.

Şirket (denetçi), bu talebi aldıktan sonraki 60 gün içinde sorumluluk takibi davası açmazsa, talepte bulunan paydaş, şirket adına kendi başına bir paydaş temsilcisi davası açabilir [Japon Şirketler Hukuku’nun (847) maddesi 3. fıkrası]. Bu 60 günlük süre, denetçinin gerçekleri araştırması ve hukuki değerlendirme yapması için verilen ve dava açma kararının verilmesi için ayrılan “düşünme süresi” olarak kabul edilir.

Japonya’da Dava Açma Talebinin Atlanabileceği İstisnai Durumlar

Yukarıda bahsedilen 60 günlük kuralın istisnaları bulunmaktadır. Dava açma talebinin yapıldığı günden itibaren 60 günlük sürenin dolması sonucunda şirketin telafi edilemez zararlara uğrama riski varsa, hissedarlar şirkete başvuruyu atlayarak doğrudan hissedar temsilcisi davası açabilirler [Japon Şirketler Hukuku’nun (847. madde 5. fıkra ana metni) altında].  

Japonya’da Haksız Amaçlarla Açılan Davaların Sınırlanması

Japonya’daki bir şirketin hissedarı tarafından, kendi veya üçüncü bir kişinin haksız çıkarlarını sağlamak ya da şirkete zarar vermek amacıyla açılan hissedar temsil davaları, Japon Şirketler Hukuku’nun (平成17年 [2005]) 847. maddesinin birinci fıkrasının istisnasına göre kabul edilemez. Bu tür amaçlarla açılan davalara, dava şartlarını karşılamadıkları gerekçesiyle izin verilmez.  

Denetçilerin Önemli Rolü

Pay sahiplerinden gelen dava taleplerine karşı, denetçilerin 60 gün içinde soruşturma yaparak, dava açma kararını vermek gibi önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu soruşturma, denetçilerin kendi sorumluluğunda yürütülmeli ve hukuk departmanı ya da iç denetim biriminden sonuç talep edilemez. Eğer denetçi dava açmama kararı verirse, pay sahiplerinin talebi üzerine, bu kararın gerekçesini bildirme yükümlülüğü vardır [Japon Şirketler Hukuku’nun (847. Madde 4. Fıkra) altında].  

Japonya’daki sistemde denetçilerin rolü, Amerika Birleşik Devletleri veya Birleşik Krallık sistemleriyle karşılaştırıldığında özellikle dikkate değerdir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, yönetim kurulu dava öncesi talebe yanıt vermeme kararı aldığında, bu karar yönetim kararları ilkesinin koruması altında olduğundan, pay sahipleri genellikle sorumluluk davası açamaz. Buna karşılık, Japonya’da, denetçiler dava açmama kararı verse bile, bu kararın gerekçesi ne olursa olsun, pay sahiplerinin dava açma hakkını etkilemez. Bu sistem tasarımındaki farklılık, ülkelerin kurumsal yönetimindeki ‘yöneticilerin takdir hakkı’ ile ‘pay sahiplerinin denetim hakkı’ arasındaki dengeye dair temel felsefi farklılıkları ortaya koyar. Japonya’da, denetçiler tarafından içsel bir kontrol işlev görmese bile, pay sahiplerinin ‘şirket adına’ doğrudan dava açabilmesinin yolunu sağlayarak, yönetim kuruluna karşı son çare olarak bir denetim gücü korunmaya çalışılır. Bu, iç kontrol yetersiz olduğunda, dış baskı yoluyla şirket değerinin zarar görmesini önleme düşüncesine dayanır. Buna karşılık, Amerika Birleşik Devletleri’nde, yönetim kurulunun yönetim kararlarına duyulan saygıyı güçlendirerek, yöneticileri gereksiz davalardan koruma ve yönetim istikrarını ön planda tutma eğilimi görülür. Bu Japon sistemsel özelliği, yabancı yatırımcılar için, Japon şirketlerinde pay sahipleri tarafından yönetim kuruluna karşı sorumluluk takibinin potansiyelini değerlendirirken önemli bir husus oluşturur.  

Japonya’da Yöneticilerin Sorumluluk Alanı ve Kapsamı

Japon şirketlerinde hissedar temsilci davaları, şirket yönetimi ve işletmesiyle ilgili geniş bir yelpazede yer alan yöneticileri sorumluluk takibi kapsamına almaktadır.

Sorumluluk Takibine Tabi Yöneticilerin Kapsamı

Japon hissedar temsilci davaları, sadece yönetim kurulu üyelerini değil, kurucuları, kuruluş aşamasındaki yönetim kurulu üyelerini, kuruluş aşamasındaki denetçileri, muhasebe danışmanlarını, icra kurulu üyelerini, denetçileri, muhasebe denetçilerini ve tasfiye memurlarını gibi geniş bir yönetici yelpazesini kapsar [Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 847. maddesi 1. fıkrası, 423. maddesi 1. fıkrası]. Eski Ticaret Kanunu altında sadece yönetim kurulu üyeleri hedef alınırken, mevcut Japon Şirketler Hukuku kapsamı genişleterek daha kapsamlı bir kurumsal yönetim sağlamaktadır. Bu genişleme, modern şirket faaliyetlerinde sadece yönetim kurulu üyelerinin değil, denetçilerin ve icra kurulu üyelerinin de şirket zararına etki edebileceği anlayışına dayanmaktadır.  

Görev İhmali Sorumluluğunun Örnekleri ve Yönetim Kararlarının İlkesi

Yöneticilerin şirkete karşı taşıdığı en yaygın sorumluluk, görevlerini ihmal etmeleri sonucu şirkete verilen zararın tazmin edilmesini gerektiren ‘görev ihmali sorumluluğu’dur [Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 423. maddesi 1. fıkrası]. Bu görev ihmali sorumluluğunun varlığını değerlendirirken, ‘yönetim kararlarının ilkesi’ önemli bir düşünce unsuru olarak karşımıza çıkar. Bu ilke, yönetim kurulu üyelerinin yönetim kararlarının, önemli ve dikkatsizce yapılan hatalar içermemesi ve karar alma süreci ile içeriğinin şirket yöneticisi olarak özellikle mantıksız veya uygunsuz olmaması durumunda, iyi yönetim yükümlülüğüne aykırı olmadığını belirtir. Bu ilke, yöneticilerin takdir yetkisine saygı göstermeyi ve gereksiz davalardan korumayı amaçlamaktadır.  

Yasa Dışı Menfaat Sağlamanın Geri İstenmesi

Yöneticiler, hissedarların haklarını kullanmaları sırasında şirket varlıklarından haksız yere menfaat sağladıklarında, bu menfaatlerin geri istenmesi de hissedar temsilci davalarının konusunu oluşturur [Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 120. maddesi 3. fıkrası, 847. maddesi 1. fıkrası]. Bu, belirli hissedarlara yapılan haksız kolaylıkları önlemek ve hissedarlar arasındaki eşitliği korumak için getirilmiş bir düzenlemedir.  

Haksız Ödeme Miktarlarıyla Hisse Senedi Alımı

Haksız ödeme miktarlarıyla hisse senetleri veya yeni hisse senedi opsiyon haklarını alan kişilere karşı, şirkete ödeme yapılmasını talep eden dava da konu dahilindedir [Japon Şirketler Hukuku’nun (2005) 212. maddesi 1. fıkrası, 285. maddesi 1. fıkrası, 847. maddesi 1. fıkrası]. Bu, yeni hisse senetlerinin çıkarılması sırasında şirket varlıklarının haksız yere sızdırılmasını önlemek için getirilmiştir.  

Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluk Kapsamı Üzerine Teoriler ve Japon Yargıtay Kararları

Hissedar temsilci davalarında takip edilebilecek ‘yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu’ kapsamı üzerine, ‘genel borç teorisi’ ve ‘sınırlı borç teorisi’ olmak üzere iki ana teori uzun zamandır karşı karşıya gelmiştir. Genel borç teorisi, yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı taşıdığı tüm borçların dahil olduğunu savunur ve şirketin yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu takip etmekte ihmalkâr olabileceği olasılığını, borcun nedenine bakılmaksızın gerekçe olarak gösterir. Öte yandan, sınırlı borç teorisi, şirket yönetiminin takdir yetkisine saygı göstermeyi ve muafiyetin zor veya imkansız olduğu belirli sorumluluklarla sınırlı olması gerektiğini savunur.  

Japon Yargıtay, bu konu hakkında ilk kez 2009 (Heisei 21) yılının 10 Mart tarihli kararında bir yargı kararı vermiştir. Bu karar, yönetim kurulu üyelerinin pozisyonlarından kaynaklanan sorumlulukların yanı sıra, yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı olan işlem borçlarına dayalı sorumlulukların da hissedar temsilci davalarının konusu olabileceğini kabul etmiş ve genel borç teorisi ile sınırlı borç teorisi arasında bir orta yol benimsemiştir.  

Japonya’daki Önemli Yargı Kararları ve Bunların Anlamı

Japonya’daki hissedar temsilci davalarının işleyişini anlamak için geçmişteki önemli yargı kararlarını analiz etmek şarttır. Bu kararlar, Japon mahkemelerinin yöneticilerin sorumluluğunu nasıl değerlendirdiğini somut olaylar üzerinden gösteren belirleyici rehberler olarak işlev görmektedir.

Yönetim Kararlarının İlkelerini Netleştiren Yargı Kararı

  • Yargıtay (Supreme Court) 22 Temmuz 2010 (Heisei 22) Kararı (Apaman Shop Hissedar Temsilci Davası)
    • Olayın özeti: Bir halka açık şirket, iş yeniden yapılandırma planının bir parçası olarak bir yan kuruluşunu tamamen kendi şirketine dönüştürmeyi amaçlamış ve bu şirketin hisselerini diğer hissedarlardan serbest anlaşmaya dayalı olarak yaklaşık beş kat fazla bir bedelle satın almıştır. Bu durumda, yönetim kurulu üyelerinin özenli yönetim yükümlülüğü ihlali tartışılmıştır.
    • Yargı kararı: Yargıtay, yönetim kurulu üyelerinin yönetim kararlarına ilişkin olarak, “temeldeki gerçeklerin tanınmasında önemli ve dikkatsiz hatalar olmadığı sürece ve karar alma süreci ve içeriği, şirket yöneticisi olarak özellikle mantıksız veya uygunsuz değilse, söz konusu yönetim kurulu üyesinin eylemlerinin, yönetim kurulu üyesi olarak özenli yönetim yükümlülüğünü ihlal etmediği” sonucuna varmıştır. Bu karar, Japon sivil davalarında “yönetim kararlarının ilkeleri” ile ilgili denetim standartlarını açıkça belirleyen ilk Yargıtay kararı olarak, sonraki hissedar temsilci davalarında yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk değerlendirmesine büyük etki yapmıştır.

Menfaat Sağlama İle İlgili Yargı Kararı

  • Yargıtay 10 Nisan 2006 (Heisei 18) Kararı (Janome Sewing Machine Hissedar Temsilci Davası)
    • Olayın özeti: Sözde bir manipülatör olarak bilinen bir kişiden gelen tehditlere boyun eğerek, şirketin büyük miktarda para ödemesi sonucu zarar gördüğü bir olayda, o dönemki yönetim kurulu üyelerinin sadakat ve özenli yönetim yükümlülüklerinin ihlali sorgulanmıştır.
    • Yargı kararı: Yargıtay, haksız taleplere boyun eğerek büyük miktarda parayı hissedarlara ödeme teklifinde bulunan veya buna onay veren halka açık şirket yönetim kurulu üyelerinin ihmali olduğunu reddedemeyeceğine karar vermiştir. Bu karar, yönetim kurulu üyelerinin antisosyal güçlerden gelen haksız taleplere boyun eğmeleri durumunda sorumluluklarını sıkı bir şekilde sorgulamış ve yönetim kurulu üyelerinin sadakat yükümlülüğünün önemini bir kez daha vurgulamıştır.

Diğer Önemli Yargı Kararları

  • Tokyo Yüksek Mahkemesi 25 Nisan 2002 (Heisei 14) Kararı (Mitsubishi Oil Hissedar Temsilci Davası)
    • Olayın özeti: Şirketin, petrol ürünlerinin ticaret fiyatlarına ek ücretler ekleyerek veya site farkı ticareti yoluyla, yasa dışı ve haksız bir şekilde fon sağladığı bir petrol satış bayisine ilişkin olay.
    • Yargı kararı: Tokyo Yüksek Mahkemesi, halka açık şirket yönetim kurulu üyelerinin özenli yönetim yükümlülüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu, yönetim kurulu üyelerinin şirketin çıkarlarını zedeleyecek şekilde uygunsuz işlemler yaptıkları durumlarda sorumluluklarını netleştiren bir karardır.
  • Tokyo Bölge Mahkemesi 27 Eylül 2007 (Heisei 19) Kararı (Kanebo Hissedar Temsilci Davası)
    • Olayın özeti: Mali durumu iyileştirmek için ana işletmelerini devreden ve bu devir bedelini krediye dönüştürerek elinde tutan yönetim kurulu üyelerine karşı özenli yönetim yükümlülüğü ve sadakat yükümlülüğü ihlali tartışılmıştır.
    • Yargı kararı: Tokyo Bölge Mahkemesi, tazminat talebini kabul etmeyerek, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ihmal ettiğini reddetmiştir. Bu karar, zorlu yönetim koşulları altında iş yeniden yapılandırması sırasında yönetim kurulu üyelerinin yönetim kararlarına ilişkin takdir yetkisini tanıyan önemli bir örnek olarak kabul edilmektedir.

Japonya’da Hisse Sahipleri Temsilcisi Davalarına Karşı Savunma Stratejileri

Japon hisse sahipleri temsilcisi dava sistemi, hisse sahiplerinin yönetim denetimini teşvik ederken, şirketleri ve yöneticileri haksız davalardan korumak için önemli bir kısıtlama mekanizması sağlamaktadır.

Teminat Sunma Talebi ve Gereklilikleri

Davalı yönetici tarafı, haksız hisse sahipleri temsilcisi davalarından şirketi ve kendisini korumak için bir savunma aracı olarak “teminat sunma talebi”nde bulunabilir. Bu, dava açılmasının “kötü niyet”e dayandığının kanıtlanması durumunda, mahkemenin davacı hisse sahibine, dava masrafları ve gelecekteki tazminat talepleri için teminat yatırmasını emrettiği bir sistemdir (Japon Şirketler Kanunu’nun 847. maddesinin 7. ve 8. fıkraları). Bu “kötü niyet” tespitinde, “zarar verme teorisi” (davanın amacının şirkete haksız yere zarar vermek olması) ve son zamanlarda “saf kötü niyet teorisi” (dava sebebinin temelsiz olduğunu bilerek dava açılması) de dahil edilmektedir. Teminat sunma emri verildiğinde, birçok davacı hisse sahibi davanın sürdürülmesinden vazgeçme eğilimindedir ve bu, pratikte etkili bir savunma yöntemi haline gelmiştir.

Hisse Sahibi Haklarının Kötüye Kullanılmasına Karşı Savunma ve Standartları

Bir diğer önemli savunma aracı ise “hisse sahibi haklarının kötüye kullanılması” savunmasıdır. Bu, hisse sahipleri temsilcisi davanın açılmasının kendisinin, Japon Medeni Kanunu’nun 1. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen hakların kötüye kullanılmasına tekabül ettiği ve kabul edilemez olduğu iddiasıdır. Hisse sahibi haklarının kötüye kullanılmasının kabul edilmesi için, davacı hisse sahibinin “kötücül” davranışı (haksız kişisel çıkar peşinde koşma veya taciz amaçlı davranışlar) ve davacının iddialarının “geçerlilikten yoksun” olması gerekmektedir. Yargı kararlarına göre, hisse sahibi haklarının kötüye kullanılması nadiren kabul edilse de, Nagasaki Bankası olayında ilk kez kabul edilmiştir.

Haksız Dava Açmaya Karşı Tazminat Talep Etme İmkanı

Teminat sunma emri verildiğinde veya hisse sahibi haklarının kötüye kullanılması savunması kabul edilerek hisse sahibi temsilcisi dava reddedildiğinde, davalı yönetici tarafı, davacı hisse sahibine karşı haksız dava açmaya dayalı tazminat talep etme olasılığına sahiptir. Bu, davanın “mahkeme sisteminin amacına ve doğasına göre bariz bir şekilde uygunluktan yoksun” olduğunun kabul edilmesi durumunda gerçekleşir ve kazanan yönetici, avukatlık ücretleri ve manevi zararların tazminatını talep edebilir.

Düşük dava açma ücretleriyle dava açılabilmesine rağmen, bu savunma stratejilerinin mevcut olması, hisse sahiplerinin sağlıklı yönetim denetimini teşvik ederken, kötüye kullanılan davalardan şirketleri koruyan bir denge sağlandığını göstermektedir. Teminat sunma sistemi, davanın “kötü niyet”ini tespit ederek, ekonomik yük yoluyla kötüye kullanılan davalara karşı bir kısıtlama sağlar. Ayrıca, hisse sahibi haklarının kötüye kullanılması savunması, davanın “amacı”nın uygunsuz olduğu durumlarda, o davayı reddetmek için hukuki bir temel sunar. Bu savunma stratejileri, düşük dava açma ücretleriyle birlikte, hisse sahibi temsilcisi davaların “şirket yağmalama” aracı olarak kötüye kullanılmasını önlemek için kurnaz bir denge oluşturur. Özellikle, haksız dava açmaya karşı tazminat talep etme imkanı, hisse sahiplerinin dava açarken, iddialarının temeli ve amacı üzerinde daha dikkatli bir değerlendirme yapmalarını teşvik eden güçlü bir teşviktir.

Yabancı Ülkelerdeki Hissedar Temsilci Dava Sistemleri ile Karşılaştırma

Japonya’daki hissedar temsilci dava sistemi, diğer önemli hukuk bölgelerindeki sistemlerle ortak noktalara sahipken, bazı önemli farklılıklar da içermektedir. Bu farklılıkları anlamak, uluslararası iş dünyasında son derece önemlidir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Hissedar Temsilci Dava Sistemi

Amerika Birleşik Devletleri Federal Sivil Dava Kuralları Madde 23.1, hissedar temsilci davalarının ön koşullarını belirlemektedir. ABD’de, davacı hissedar, dava dilekçesinde, yönetim kurulu üyelerinden veya eşdeğer yetkiye sahip kişilerden istenen uygun önlemleri almak için yapılan çabaları veya bu çabaların neden yapılmadığını açıkça belirtmek zorundadır. Bu, ‘talebin faydasızlığı’ (demand futility) olarak bilinir ve yalnızca yönetim kurulunun dava öncesi talebe uygun şekilde yanıt verme yeteneği olmadığı durumlarda, talebin göz ardı edilmesine izin verilir. Ancak, bu faydasızlık iddiası, dava dilekçesinde ayrıntılı olarak belirtilmelidir. Ayrıca, ABD’de, yönetim kurulunun hissedarın dava öncesi talebine yanıt vermemeye karar vermesi durumunda, bu karar ‘iş kararı ilkesi’ (business judgment rule) ile korunur ve hissedarlar, prensip olarak sorumluluk davası açma hakkına sahip değildir. Hissedarın davayı sürdürmek için, yönetim kurulunun dava açmama kararının haksız olduğunu ayrıntılı bir şekilde iddia etmesi ve kanıtlaması gerekmektedir.

Birleşik Krallık’taki Hissedar Temsilci Dava Sistemi

Birleşik Krallık’ın 2006 Şirketler Yasası Madde 260’a göre, hissedar temsilci davaları (derivative claim), yalnızca yönetim kurulu üyelerinin ihmali, görevi ihmal etmesi, görevlerine aykırı davranışı veya güveni kötüye kullanmasıyla ilgili eylemler veya eylemsizlikler için açılabilir. Birleşik Krallık’ta, hissedar temsilci dava başlatmak için mahkeme izni gerekmez, ancak davanın ‘sürdürülmesi’ için mahkeme izni gereklidir. Bu izin süreci iki aşamalıdır; öncelikle ‘ilk bakışta dava’ (prima facie case) olduğunu göstermek gereklidir, ardından mahkeme, Şirketler Yasası Madde 263’te belirtilen çeşitli hususları (hissedarın samimiyeti, şirketin başarısını teşvik etme açısından davanın önemi, alternatif çözüm yollarının varlığı vb.) göz önünde bulundurarak nihai izni değerlendirir. Ayrıca, Birleşik Krallık’ta, hissedarların bireysel olarak yararlanabileceği alternatif çözüm yollarının varlığı, mahkemenin izin verip vermeme kararında önemli bir husus olarak değerlendirilir.

Japonya ile Sistemsel Farklılıklar ve Ortak Noktalar

Japonya, ABD ve Birleşik Krallık’taki hissedar temsilci dava sistemleri, ‘yönetim özgürlüğü’ ile ‘hissedar gözetimi’ arasındaki dengeyi farklı şekillerde sağlamaktadır. Japonya’daki sistem, hissedarların denetçilere dava açma talebinde bulunmalarını zorunlu kılar, ancak şirketin dava açmama kararı verse bile, hissedarların dava açma hakkını esas olarak engellemez ve bu yönüyle ABD ve Birleşik Krallık sistemlerinden büyük ölçüde farklılık gösterir. ABD’de yönetim kurulu kararlarına büyük saygı gösterilirken, Birleşik Krallık’ta mahkeme izni zorunludur ve bu kararda ‘makul bir yönetim kurulu üyesinin davanın sürdürülmesini isteyip istemeyeceği’ görüşü büyük etkiye sahiptir. Dava sürdürme engellerine bakıldığında, Japonya’da düşük bir ücretle dava açmak mümkünken, ABD’de talebin faydasızlığının kanıtlanması, Birleşik Krallık’ta ise iki aşamalı mahkeme izni gibi her biri farklı yüksek engeller bulunmaktadır. Ancak, her ülkede, hissedar temsilci davaları şirketin çıkarları için yürütülür ve tazminatlar şirkete ait olur gibi ortak prensipler bulunmaktadır.

Bu karşılaştırmadan, her ülkenin hukuk sisteminin, ‘yönetim özgürlüğü’ ile ‘hissedar gözetimi’ arasındaki dengeyi farklı şekillerde sağladığı açıkça anlaşılmaktadır. Japonya, iç denetimi (denetçilere talep) önemserken, sonuç olarak hissedarların doğrudan dava açma yolunu güvence altına alarak, yönetim kuruluna karşı dışarıdan gelen denetim gücünü nispeten güçlü bir şekilde korumaktadır. Bu, yöneticilerin ihmali veya yolsuzluğuna karşı hissedarların ‘son çare’ olarak rolünün önemini vurgulayan bir yaklaşımdır. Diğer taraftan, ABD ve Birleşik Krallık, iş kararı ilkesi veya mahkemenin sıkı izin süreci aracılığıyla, yönetim istikrarını ve gereksiz davalardan korunmayı daha fazla önemsemektedir. Yabancı yatırımcılar için, bu farklılıkları anlamak, her ülkenin yatırım ortamındaki risk ve getiriyi değerlendirme açısından hayati öneme sahiptir.

Özet

Japonya’daki hissedar temsilci dava sistemi, şirket yöneticilerinin görevlerini ihmal etmeleri ve şirkete zarar vermeleri durumunda, hissedarların şirket adına bu sorumluluğu takip edebilmelerini sağlayan, kurumsal yönetimin temel bir parçasıdır. Düşük bir ücretle dava açma imkanı sunulurken, haksız amaçlarla açılan davaları sınırlamak ve teminat sunma veya hissedar haklarının kötüye kullanılmasına karşı savunma gibi önlemler de geliştirilmiştir. Böylece, hissedarların sağlıklı işletme denetimi teşvik edilirken, şirketler de kötüye kullanılan davaların zararlarından korunmuş olur.

Monolith Hukuk Bürosu, Japon şirket hukuku ve kurumsal yönetim konusunda derin uzmanlık bilgisine sahip olup, hissedar temsilci davaları da dahil olmak üzere, Japonya’daki çeşitli kurumsal hukuk işlerinde birçok müşteriye geniş bir deneyim birikimi sunmuştur. Karmaşık hukuki sorunlara karşı pratik ve stratejik çözümler sunmaya odaklanmaktayız. Büromuzda, yabancı avukatlık niteliklerine sahip İngilizce konuşan birçok avukat bulunmakta ve Japonca ile İngilizce’nin çift dilli yapısı sayesinde, yabancı müşterilerimize detaylı destek sağlayabilmekteyiz. Japonya’nın hukuk sistemine, özellikle kurumsal yönetim ve dava süreçlerine dair sorularınız veya danışmanlık ihtiyaçlarınız için, dil engeli olmadan uzman ve doğru tavsiyeler sunmaktayız.

Managing Attorney: Toki Kawase

The Editor in Chief: Managing Attorney: Toki Kawase

An expert in IT-related legal affairs in Japan who established MONOLITH LAW OFFICE and serves as its managing attorney. Formerly an IT engineer, he has been involved in the management of IT companies. Served as legal counsel to more than 100 companies, ranging from top-tier organizations to seed-stage Startups.

Başa dön