Japonya Telif Hakkı Kanununda Yazarın Tanınması: İlkeler ve İş Dünyasındaki İstisnalar

Japonya’daki Telif Hakları Kanunu’nda “kimin yazar olduğu” sorunu, tüm hak ilişkilerinin başlangıç noktasını oluşturan son derece önemli bir konudur. Patent hakları veya marka haklarından farklı olarak, telif hakkı, yaratma anında, herhangi bir kayıt işlemine gerek kalmadan otomatik olarak doğar. Bu “formalite gerektirmeyen sistem” olarak adlandırılan ilke, yaratıcıların haklarını hızla korurken, özellikle şirket faaliyetlerinde, hakların kime ait olduğunun belirsiz hale gelme riskini de beraberinde getirir. Esas olarak, bir eseri yaratan gerçek kişi yazar olarak kabul edilir; ancak iş dünyasında, birden fazla kişinin birlikte yaratma sürecine katıldığı, çalışanların işin bir parçası olarak eser yarattığı veya bir film gibi birçok uzmanın dahil olduğu büyük ölçekli projeler mevcuttur. Bu tür karmaşık durumlarla başa çıkmak için, Japon Telif Hakları Kanunu, temel ilkeyi tamamlayan birkaç önemli istisna ve özel kurallar içermektedir. Bu kuralları doğru bir şekilde anlamak ve uygun şekilde yönetmek, şirketlerin kendi fikri mülkiyetlerini güvence altına almasında ve gelecekteki anlaşmazlıkları önlemesinde hayati önem taşır. Bu makalede, öncelikle yazarın tanımlanmasının temel ilkelerini inceleyecek ve ardından, özellikle şirket hukukunda önemli olan ortak yazarlık, iş görevi eserleri ve film eserleri gibi istisnai durumlar hakkında, ilgili yasalar ve mahkeme kararları ışığında uzman bir bakış açısıyla açıklamalar yapacağız.
Temel İlke: Telif Hakkı Sahibi Kimdir?
Japon telif hakkı kanunu, temel bir tanım olarak telif hakkı sahibini “eseri yaratan kişi” olarak belirler. Bu, Japon telif hakkı kanununun 2. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendinde açıkça belirtilmiş sarsılmaz bir ilkedir. Burada bahsedilen “eseri yaratan kişi”, somut bir ifade faaliyeti gerçekleştiren gerçek kişiyi ifade eder. Dolayısıyla, sadece finansman sağlayan kişiler, yaratıcı fikir önerenler veya genel yönlendirmelerde bulunan yöneticiler bu ilke altında telif hakkı sahibi olarak kabul edilmezler. Telif hakkı korumasının konusu, yaratıcı “ifade”nin kendisi olup, bu ifadeyi kendi elleriyle somutlaştıran kişi telif hakkı sahibi olarak tanınır.
Bu ilkeyi daha da önemli kılan, Japon telif hakkı kanununun benimsediği “formalite gerektirmeyen” yaklaşımdır. Japon telif hakkı kanununun 17. maddesinin 2. fıkrası, telif hakkı sahibinin haklarının “eserin yaratıldığı anda başladığını” hükme bağlar ve hakların doğuşu için herhangi bir resmi kayıt veya belirli bir gösterim talep etmez. Bu iki ilkenin birleşmesiyle, hukuki bir sonuç olarak, bir eser yaratıldığı anda, o eserin yaratıcısına otomatik olarak telif hakkı ait olur.
Bu sistem, iş dünyası açısından ciddi riskler doğurabilir. Örneğin, bir şirketin dışarıdan bağımsız bir tasarımcıya logo tasarımı yaptırdığını düşünün. Tasarımcı tasarımı tamamladığı anda, Japon telif hakkı kanununun ilkesine göre, o logonun telif hakkı otomatik olarak tasarımcıya geçer. Şirket karşılığında ödeme yapmış olsa bile, telif hakkının devri ile ilgili ayrı bir sözleşme imzalamadıkça, o logonun telif hakkı sahibi olamaz. Bu hakların devri riski, kayıt işlemleri aşamasında değil, eserin yaratıldığı o anda ortaya çıkar. Bu nedenle, şirketlerin fikri mülkiyet haklarını güvence altına alabilmeleri için, eserin yaratılmasından önceki aşamada, sözleşme yoluyla hak ilişkilerini açıkça belirleyerek, önceden risk yönetimi yapmaları şarttır.
Birden Fazla Yaratıcı İşin İçinde Olduğunda: Japonya’da Ortak Yazarlar
İş projelerinde sıklıkla birden fazla uzmanın iş birliği yaparak tek bir ürün ortaya çıkardığına tanık oluruz. Bu durumlarda karşılaşılan sorunlardan biri ‘ortak yazarlı eserler’in nasıl ele alınacağıdır. Japon telif hakkı kanunu, ortak yazarlı eserleri “iki veya daha fazla kişinin birlikte yarattığı ve her bir kişinin katkısının ayrılarak bağımsız olarak kullanılamadığı eserler” olarak tanımlar. Bu tanımda iki önemli şart bulunmaktadır. Birincisi, birden fazla yaratıcının tek bir eseri birlikte yaratma niyetine sahip olmaları, ikincisi ise tamamlanan eserde her bir kişinin katkısının fiziksel veya kavramsal olarak ayrılarak bağımsız olarak kullanılmasının imkansız olmasıdır.
Bu, her bir kişinin katkısının ayrılabilir olduğu ‘birleşik yazarlı eserler’ ile net bir şekilde ayrılır. Örneğin, birden fazla yazarın her biri farklı bir bölüm yazarak bir kitabı tamamladığı durumda, her bölüm bağımsız bir eser olarak ayrı kullanılabilir olduğundan, bu birleşik yazarlı eser olarak kabul edilir. Bu durumda, her yazar kendi yazdığı bölüm üzerinde ayrı telif hakkına sahip olur. Diğer yandan, iki senaristin birlikte tek bir senaryo yazdığı durumda, katkıların herhangi birini ayrı olarak çıkarmak imkansız olduğundan, bu bir ortak yazarlı eser olarak kabul edilir.
Ortak yazarlı eserlerde hakların kullanımı konusunda Japon telif hakkı kanunu son derece katı kurallar belirlemiştir. Yazarların sahip olduğu haklar, manevi çıkarları koruyan ‘yazar kişilik hakları’ ve maddi çıkarları koruyan ‘telif hakkı (mülkiyet hakkı)’ olarak ikiye ayrılır, ancak ortak yazarlı eserlerde her iki hakkın kullanımı için de tüm ortak yazarların onayı gereklidir. Özellikle, Japon telif hakkı kanununun 64. maddesinin 1. fıkrası yazar kişilik haklarının kullanımı için tüm yazarların onayını, aynı kanunun 65. maddesinin 2. fıkrası ise telif hakkının (mülkiyet hakkının) kullanımı için tüm yazarların onayını talep eder.
Bu ‘tüm yazarların onayı’ ilkesi, üçüncü şahıslara kullanım izni (lisans) verilmesinin yanı sıra, ortak sahiplerden birinin tek başına eseri kullanması durumunda da geçerlidir. Dahası, Japon telif hakkı kanununun 65. maddesinin 1. fıkrası, her bir ortak sahibin kendi payını başkasına devretmesi veya rehin hakkı kurması durumunda da diğer tüm ortak sahiplerin onayını almak zorunda olduğunu belirtir.
Bu tüm yazarların oy birliği ilkesi, bir yandan ortak yazarlardan birini koruma amacı taşırken, diğer yandan iş dünyasında ciddi bir risk, yani ‘telif hakkı çıkmazı (deadlock)’ yaratabilir. Ortak yazarlardan biri bile karşı çıkarsa, eserin lisanslanması, satışı, değiştirilmesi gibi tüm ticari kullanımlar imkansız hale gelir ve değerli bir fikri mülkiyet tamamen dondurulmuş olur. Japon telif hakkı kanunu, bu tür durumları önlemek için yazar kişilik haklarına ilişkin olarak ‘iyi niyete aykırı olarak’ anlaşmanın engellenmesini yasaklar (64. madde 2. fıkra), telif hakkına (mülkiyet hakkına) ilişkin olarak ise ‘makul bir neden olmadıkça’ onayın reddedilmesini yasaklar (65. madde 3. fıkra). Ancak, neyin ‘iyi niyete aykırı’ veya ‘makul bir neden olmadan’ olduğunu belirlemek için sonuçta dava yoluna başvurmak zorunda kalınır ve bu da zaman ve maliyet gerektirir, bu nedenle pratik bir iş çözümü olarak kabul edilemez.
Bu nedenle, ortak bir yaratıcı proje başlatırken, hakların nasıl kullanılacağı, gelirin nasıl dağıtılacağı, hakları kullanacak temsilcinin kim olacağı, fikir ayrılıkları durumunda çözüm mekanizmaları gibi konuları ayrıntılı bir şekilde belirleyen bir sözleşme yapmak, deadlock riskini önlemenin tek ve en iyi yoludur.
| Özellik | Ortak Yazarlı Eserler | Birleşik Yazarlı Eserler |
| Yaratıcı Süreç | Birleşik bir eser yaratma ortak niyeti vardır ve yaratıcı faaliyet bütünsel olarak gerçekleştirilir. | Her yazar bağımsız olarak yarattığı eserleri, sonradan birleştirir. |
| Katkının Ayrılabilirliği | Her bir kişinin katkı kısmı ayrılarak bağımsız kullanımı mümkün değildir. | Her bir kişinin katkı kısmı ayrılarak bağımsız kullanımı mümkündür. |
| Hakların Kullanımı | Eserin tümünün kullanımı için genellikle tüm yazarların onayı gereklidir. | Her yazar, kendi yarattığı kısım üzerinde tek başına hakları kullanabilir. |
| Somut Örnek | Birkaç kişi tarafından ortaklaşa yazılan tek bir senaryo. | Farklı yazarlar tarafından yazılan denemelerin toplandığı bir antoloji. |
Uygulamada Yazarın Tespiti: Yazarın Varsayımı
Bir eserin yaratılmasından zaman geçtikten veya ilgili kişilerin sayısı arttıktan sonra, gerçek yazarın kim olduğunu kanıtlamak zorlaşabilir. Bu tür pratik zorlukları hafifletmek için Japonya’nın telif hakkı yasası, “yazarın varsayımı” ile ilgili hükümler içermektedir. Japonya telif hakkı yasasının 14. maddesi, “Eserin orijinalinde veya eserin halka sunulduğu veya gösterildiği sırada, adı veya unvanı… yazar adı olarak genel olarak bilinen ve yaygın bir şekilde gösterilen kişi, o eserin yazarı olarak varsayılır” şeklinde hüküm koymaktadır.
Bu hüküm, yalnızca hukuki bir “varsayım” işletir ve karşı kanıtla çürütülebilir. Yani, eserde gösterilen kişinin yazar olduğu varsayılır, ancak gösterim gerçeğe aykırı olduğunu kanıtlanabilirse, bu varsayım çürütülebilir. Bu varsayım hükmünün hukuki niteliği ve sınırlarını açıkça ortaya koyan önemli bir yargı kararı, “Telif Hakkı Yargı Kararları Seçkisi Olayı” olarak bilinen Fikri Mülkiyet Yüksek Mahkemesi’nin kararıdır.
Bu olayda, bir hukuk kitabı serisinin “editörü” olarak adı gösterilen bir akademisyen, o kitabın yazarı olduğunu iddia etmiştir. Kitapta editör olarak adının gösterilmesi, Japonya telif hakkı yasasının 14. maddesi uyarınca yazarın varsayımının geçerli olduğunu açıkça gösteriyordu. Ancak mahkeme, bu akademisyenin projeye gerçek katkısını detaylı bir şekilde inceledi. Sonuç olarak, mahkeme, bu akademisyenin yaptığı işin, tavsiye ve görüş bildirmeyle sınırlı kaldığını ve yayınlanacak yargı kararlarının seçimi veya düzenlenmesi gibi, bir derleme eser olarak yaratıcı faaliyetin temelini oluşturan işlere aktif olarak katılmadığını tespit etti. Yani, bu rol gerçekte sadece bir danışmanlık hizmeti olup, yaratıcı bir katkı olduğu söylenemez ve mahkeme yazarın varsayımını çürütmeyi kabul etti.
Bu yargı kararı, yazarın tespitinde unvan veya gösterim gibi formaliteler yerine, yaratıcı faaliyete gerçek katkının “öz”ünün önemli olduğunu açıkça göstermiştir. Şirketler için bu, iki önemli çıkarım sunar. Birincisi, şirket içi belgelerde, raporlarda veya diğer ürünlerde yazar olarak gösterilecek kişilerin, sadece proje lideri veya yönetici olmamaları, gerçekten yaratıcı bir katkıda bulunan kişiler olmaları gerektiğidir. Kolay yoldan yapılan yazar gösterimi, hukuki olarak geçersiz bir varsayım yaratmaktan öteye gitmez. İkincisi, yanlışlıkla yazar olarak gösterilen bir kişi hak iddia ettiğinde, bu kişinin gerçekten yaratıcı bir katkısı olmadığını kanıtlayabilirsek, bu iddiaya karşı çıkma olasılığımız olduğunu gösterir. Şirketlerin fikri mülkiyet yönetiminde, kredi politikası belirlerken unvan veya hiyerarşi yerine, gerçek yaratıcı katkıyı temel almak, hukuki istikrarı sağlamak açısından son derece önemlidir.
Önemli İstisna #1: Şirket İçinde Yaratılan Eserler
Şirket faaliyetleri sırasında her gün üretilen raporlar, tasarımlar, yazılımlar ve diğer eserler için, her seferinde eseri yaratan çalışandan izin almak gerektiğini düşünürsek, işlerin sorunsuz yürütülmesi ciddi şekilde engellenir. Bu sorunu çözmek için Japon telif hakkı yasası, yaratıcıların tanınması ilkesine karşı en önemli istisna olarak “iş görevi eserleri” sistemini getirmiştir. Japon telif hakkı yasasının 15. maddesinde belirtilen bu düzenleme, belirli şartlar altında, eseri yaratan çalışan birey yerine, kullanıcı olan şirketin veya diğer kuruluşların orijinal yaratıcı olarak kabul edilmesine izin verir.
İş görevi eserinin oluşabilmesi için, Japon telif hakkı yasasının 15. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen aşağıdaki tüm şartların karşılanması gerekmektedir.
- Şirket veya diğer kuruluşların inisiyatifiyle yaratılması.
- Şirket veya diğer kuruluşların işlerinde çalışan kişiler tarafından yaratılması.
- Kişinin iş görevleri kapsamında yaratması.
- Şirket veya diğer kuruluşların kendi adları altında yayımlanması.
- Yaratıldığı sırada sözleşme, iş kuralları veya diğer düzenlemelerde ayrı bir hüküm bulunmaması.
Bununla birlikte, bilgisayar programı eserleri için, şirket içi kullanım amacıyla geliştirilen ve genellikle dışa açıklanmayan durumları göz önünde bulundurarak, Japon telif hakkı yasasının 15. maddesinin 2. fıkrası ile yukarıdaki 4. şart olan “şirket adıyla yayımlama” şartı gerekli değildir.
| Şart | Genel eserler (raporlar, tasarımlar vb.) | Bilgisayar programları |
| 1. Şirket inisiyatifi | Gerekli | Gerekli |
| 2. İşlerde çalışan kişi tarafından yaratılma | Gerekli | Gerekli |
| 3. İş görevi kapsamında yaratılma | Gerekli | Gerekli |
| 4. Şirket adıyla yayımlanma | Gerekli | Gerekli değil |
| 5. Ayrı bir hüküm bulunmaması | Gerekli | Gerekli |
Bu şartlar arasında en çok yorum farklılığına ve mahkemede tartışma konusu olanı, “şirket veya diğer kuruluşların işlerinde çalışan kişiler” kapsamıdır. Tam zamanlı çalışanların bu kapsama dahil olduğu açıktır, ancak sözleşmeli çalışanlar, geçici personel veya serbest çalışanlar gibi resmi bir istihdam ilişkisi olmayan kişiler tarafından yaratılan eserlerin durumu sorun teşkil eder.
Bu konuda öncü bir dava, Japonya Yüksek Mahkemesi’nin 2003 yılı 11 Nisan tarihli “RGB Macerası Davası” kararıdır. Bu davada, turist vizesiyle Japonya’ya gelen bir Çinli tasarımcı, bir Japon anime şirketi için karakter tasarımı yapmıştır. Tasarımcı ile şirket arasında resmi bir istihdam sözleşmesi yoktu. Yüksek Mahkeme, resmi sözleşme ilişkisinin varlığına takılmadan, gerçek ilişkiyi önemseyen bir karar kriteri (gerçeklik teorisi) belirlemiştir. Özellikle, ① kişinin şirketin gözetim ve denetimi altında çalışıp çalışmadığı ve ② ödenen paranın bu hizmet karşılığında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği gibi iki unsuru kapsamlı bir şekilde değerlendirerek karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu durumda, tasarımcının şirketin talimatlarına göre çalıştığı ve her ay sabit bir ücret aldığı göz önüne alındığında, gerçek bir gözetim ve denetim ilişkisinin kabul edildiği ve iş görevi eserinin oluştuğu onaylanmıştır.
Yüksek Mahkemenin bu kararı, sonraki dava örneklerinin temelini oluşturmuştur. Örneğin, “Fotoğrafçı Davası”nda (Fikri Mülkiyet Yüksek Mahkemesi 2009 yılı 24 Aralık tarihli karar), profesyonel bir fotoğrafçının çekimlerde yüksek derecede uzmanlık gerektiren kararlar aldığı ve şirketin genel talimatlarını aldığı ancak gerçek bir gözetim ve denetim altında olmadığı için iş görevi eserinin oluşmadığına karar verilmiştir. Diğer yandan, “Valhalla Kapısı Davası”nda (Fikri Mülkiyet Yüksek Mahkemesi 2016 yılı 25 Şubat tarihli karar), bir istihdam sözleşmesi olmayan bir oyun geliştiricisinin, zaman kartı ile çalışma saatlerinin yönetildiği ve şirketin ekipmanlarını kullanarak çalıştığı göz önüne alındığında, gerçek bir gözetim ve denetim ilişkisinin kabul edildiği ve iş görevi eserinin oluştuğuna karar verilmiştir.
Bu dava örneklerinden çıkarılan önemli bir sonuç, şirketlerin serbest çalışanlar veya dış kaynak kullanımı ile nasıl işbirliği yaptığının, fikri mülkiyetin ait olduğu yerin hukuki anlamını belirleyen “iş yönetiminin gerçek durumu” olduğudur. Sözleşmede “iş görevi” olarak belirtilse bile, günlük işlerde çalışma saatleri ve yerleri sıkı bir şekilde yönetiliyor, işin ilerleyişi hakkında detaylı talimatlar veriliyor ve saatlik ücret ödeniyorsa, mahkemeler bunu gerçek bir gözetim ve denetim ilişkisi olarak görebilir ve sonuç olarak eserin telif hakkının iş görevi eseri olarak şirkete ait olduğuna karar verebilir. Bu nedenle, şirketlerin sözleşme içeriği ile gerçek iş yönetim yöntemlerini stratejik olarak uyumlu hale getirmeleri ve istenmeyen hakların ait olduğu yer risklerini yönetmeleri gerekmektedir.
Önemli İstisna #2: Japon Sinema Eserleri
Sinema, yönetmenler, senaristler, görüntü yönetmenleri, sanat yönetmenleri, aktörler, müzisyenler gibi çok sayıda uzmanın yaratıcı katkılarıyla tamamlanan kapsamlı bir sanat eseridir. Eğer bu katkıda bulunan herkes ortak yazar olarak telif hakkını (mülkiyet hakkını) paylaşırsa, daha önce bahsedilen “telif hakkı çıkmazı” riski büyük ölçüde artar ve film dağıtımı veya lisans verme gibi ticari kullanımlar pratikte imkansız hale gelebilir. Bu tür durumları önlemek ve büyük yatırımlar gerektiren sinema endüstrisinin sağlıklı gelişimini teşvik etmek için Japon telif hakkı yasası, sinema eserleri için özgün kurallar belirlemiştir.
Öncelikle, Japon telif hakkı yasasının 16. maddesi, sinema eserlerinin “yazarını”, “yapım, yönetim, yönlendirme, çekim, sanat yönetimi gibi görevleri üstlenerek bu sinema eserinin genel şeklinin yaratıcı oluşumuna katkıda bulunan kişiler” olarak tanımlar. Bu tanıma film yönetmenleri ve görüntü yönetmenleri dahildir. Bu kişiler yazar olarak, devredilemez “yazar kişilik haklarına” (isim gösterme hakkı ve bütünlüğün korunması hakkı gibi) sahip olmaya devam ederler.
Yine de, “telif hakkı” olarak adlandırılan mülkiyet hakkının kime ait olduğu konusunda, Japon telif hakkı yasasının 29. maddesi belirleyici bir özel durum getirmektedir. Bu maddeye göre, sinema eserlerinin telif hakları, yazarlara (yönetmenler gibi) değil, “bu sinema eserinin yapımında fikir ve sorumluluğu olan kişilere”, yani “film yapımcılarına” başlangıçta aittir. Film yapımcıları genellikle, film yapımı için finansman sağlayan ve son sorumluluğu üstlenen film şirketlerini veya yapımcı komitelerini ifade eder.
Bu düzenleme, Japon telif hakkı yasasına gömülü açık bir endüstri politikası düşüncesinin sonucudur. Çok sayıda yaratıcının yer aldığı film yapımında, ticari kullanım için gerekli mülkiyet haklarını, iş riskini üstlenen film yapımcısına merkezileştirerek, hakların karmaşıklığını ortadan kaldırır ve sorunsuz finansman ile küresel dağıtımı mümkün kılar. Böylece, yatırımcılar haklarla ilgili belirsizliklerden rahatsız olmadan, film projelerine güvenle yatırım yapabilirler. Yaratıcıların kişilik haklarını korurken mülkiyet haklarını yapımcıya odaklayan bu ayrıştırma modeli, yaratıcıların itibarı ile sinema endüstrisi olarak işin gelişimini dengeleyen son derece mantıklı bir hukuki çözüm olarak kabul edilebilir.
Bilgisayar Yaratımları Hakkında Ek Bilgiler
Son yıllarda, yapay zeka (AI) teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, bilgisayar tarafından üretilen içeriklerin telif hakları konusu dünya çapında tartışılmaktadır. Bu konuda, Japonya’nın telif hakları yasasında doğrudan bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Kültür Ajansı’nın Telif Hakları Danışma Konseyi’nin 1993 (Heisei 5) yılında yayınladığı rapor başta olmak üzere, uzun yıllar süren incelemelerde tutarlı bir yaklaşım sergilenmiştir.
Bu temel yaklaşım “araç teorisi” olarak adlandırılır. Bu, bilgisayar veya AI sistemlerini, insanların yaratıcı faaliyetlerde bulunmaları için kullanılan gelişmiş “araçlar” olarak konumlandıran bir yaklaşımdır. Bu düşünceye göre, bilgisayar tarafından üretilmiş bir eser olsa dahi, yaratıcı süreçte insanın yaratıcı bir niyet taşıdığı ve somut talimatlar (isteklerin girilmesi, verilerin seçimi, parametrelerin ayarlanması, üretilen sonuçların seçilmesi ve düzeltilmesi gibi) aracılığıyla düşünce veya duygularını yaratıcı bir şekilde ifade ettiği kabul edildiği sürece, o insan eserin yazarı olur.
AI teknolojisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, mevcut Japon hukuk yorumu altında, AI’nin kendisi bir yazar olamaz. Hukuki tartışmanın odak noktası, “AI bir yazar olabilir mi?” değil, “AI tarafından üretilen eserin yaratılmasında, hangi insanın hangi eylemleri, telif hakkı eseri olarak yaratıcı katkı olarak değerlendirilir?” sorusudur. Bu “araç teorisi” adı verilen tutarlı yaklaşım, teknolojinin hızla değiştiği bir ortamda bile, hukuki öngörülebilirliği belirli bir ölçüde garanti altına almaktadır. Şirketler, AI kullanarak içerik üretirken, telif haklarını güvence altına almak için, isteklerin tasarlanması veya üretilen sonuçların seçilmesi ve düzenlenmesi gibi insanın yaratıcı katılım sürecini kayıt altına almak ve kanıtlayabilmek önemlidir.
Özet
Japon telif hakkı yasası altında yazarın tanımlanması, “eseri yaratan kişi yazar olur” basit ve açık ilkesinden yola çıkar. Ancak, şirket faaliyetleri bağlamında, bu ilke tek başına çeşitli yaratıcı çalışma biçimlerine yanıt vermek için yeterli değildir. Birden fazla kişinin katıldığı ortak yazarlık, çalışanların oluşturduğu iş görevi eserleri ve filmlerin telif hakkı gibi önemli istisnalar, iş dünyasının gerçeklerine uygun olarak hakların kime ait olacağını ayarlamak için oluşturulmuştur. Bu kuralları doğru bir şekilde anlamadan iş yapmak, istemeden kendi şirketinizin önemli fikri mülkiyet haklarını kaybetmenize veya beklenmedik hak ihlalleriyle karşılaşmanıza neden olabilecek ciddi riskler doğurabilir. Fikri mülkiyet haklarının kesin olarak belirlenmesi ve işletmenin istikrarını sağlamak için, yaratıcı faaliyetlere dahil olan tüm taraflarla önceden açık ve detaylı bir sözleşme yapmak ve hak ilişkilerini düzenlemek esastır.
Biz Monolit Hukuk Bürosu olarak, Japon telif hakkı yasası ile ilgili karmaşık sorunlarda, hem yerel hem de uluslararası birçok müşteriye uzman hukuki hizmetler sunmuş olmanın geniş bir deneyime sahibiz. Büromuzda, Japon avukatlık sertifikasına ek olarak, yabancı avukatlık sertifikalarına da sahip İngilizce konuşan uzmanlar bulunmaktadır ve bu sayede uluslararası iş bağlamında telif hakkı sorunlarına da etkin bir şekilde yanıt verebilmekteyiz. Bu makalede açıklanan yazar tanımlaması, buna bağlı sözleşme hazırlama ve hak yönetim sistemi oluşturma gibi, şirketinizin fikri mülkiyet stratejisini desteklemek için somut danışmanlık ihtiyacınız varsa, lütfen büromuzla iletişime geçin.
Category: General Corporate




















