MONOLITH LAW OFFICE+81-3-6262-3248Hafta içi 10:00-18:00 JST [English Only]

MONOLITH LAW MAGAZINE

General Corporate

Japon Telif Hakkı Kanunu Tarafından Korunan 9 Çeşit Eser ve İlgili Yargı Kararlarıyla Açıklaması

General Corporate

Japon Telif Hakkı Kanunu Tarafından Korunan 9 Çeşit Eser ve İlgili Yargı Kararlarıyla Açıklaması

Japonya’nın sofistike pazarında iş yaparken, fikri mülkiyet haklarının anlaşılması kaçınılmaz bir yönetim konusudur. Patent hakları ve ticari markalar gibi birçok hak kayıt gerektirirken, telif hakkı yaratıldığı anda otomatik olarak doğar. Bu özellik, hakların korunması açısından avantajlı olmakla birlikte, diğer yandan, neyin koruma kapsamındaki ‘eser’ olarak kabul edildiğini doğru bir şekilde anlamadığınız takdirde, istemeden başkalarının haklarını ihlal etme riskini her zaman barındırır. Bu nedenle, risk yönetimi ve kendi fikri sermayenizin korunması açısından, eserlerin tanımını ve türlerini kavramak son derece önemlidir. Japon Telif Hakkı Kanunu’nun (Copyright Law of Japan) 2. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendi, eseri ‘düşünce veya duyguların yaratıcı bir şekilde ifade edildiği, edebiyat, bilim, sanat veya müzik alanlarına ait olan şey’ olarak tanımlar. Bu tanım, düşünce veya duygular, yaratıcılık, ifade ve kültürel alan olmak üzere dört temel unsurdan oluşur. Japon Telif Hakkı Kanunu, bu soyut tanımı tamamlamak için korunan eserlerin somut türlerini örneklerle belirtir. Bu makalede, Japon Telif Hakkı Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrasında örneklenen dokuz ana eser türü hakkında, her birinin hukuki olarak nasıl yorumlandığı ve gerçek iş dünyasında hangi sorunların ortaya çıkabileceği, önemli dava örnekleriyle birlikte ayrıntılı olarak açıklanacaktır.

Japon Telif Hakkı Kanunu Altında ‘Eser’ Tanımı

Telif hakkı korumasından yararlanabilmek için, yaratılan eserin öncelikle Japon Telif Hakkı Kanunu’nun (Law No. 48 of 1970) 2. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendinde belirtilen ‘eser’ tanımını karşılaması gerekmektedir. Bu tanım, dört önemli gerekliliğe ayrılabilir. Bu gerekliliklerden herhangi birini karşılamayanlar, eser olarak korunmaz.

İlk olarak, eserin ‘düşünce veya duyguları’ içermesi gerekmektedir. Bu, sadece gerçeklerin veya verilerin kendisinin eser kapsamından çıkarıldığı anlamına gelir. Örneğin, ‘Tokyo Kulesi’nin yüksekliği 333 metre’dir’ gibi bir gerçek, herhangi bir düşünce veya duygu içermediği için objektif bir veri olarak eser sayılmaz.

İkinci olarak, eserin ‘yaratıcı bir şekilde’ ifade edilmiş olması gereklidir. Burada bahsedilen ‘yaratıcılık’, mutlaka sanatsal olarak yüksek bir değere sahip olması veya tamamen yenilikçi olması anlamına gelmez. Yazarın kişisel özelliklerinin ifadede belirgin olması yeterlidir. Bu nedenle, başka bir eserin sadece taklit edilmesi veya herhangi bir kişi tarafından ifade edildiğinde aynı sonucu verecek sıradan ifadeler, yaratıcılık olarak kabul edilmez ve eser sayılmaz.

Üçüncü olarak, korunan şeyin ‘ifade edilmiş bir şey’ olması şarttır. Telif hakkı kanunu, somut ‘ifadeyi’ korur, altında yatan ‘fikri’ değil. Bu, ‘fikir-ifade ikiliği’ olarak bilinen telif hakkı kanununun temel bir prensibidir. Örneğin, bir romanın konsepti veya öyküsü gibi fikirler korunmaz, ancak bu fikirler üzerine yazılan somut metinler ‘ifade’ olarak koruma altına alınır. Bu prensip, sağlıklı rekabeti ve kültürel gelişimi teşvik etmek için ekonomi politikası yönünden de önem taşır. Fikirlerin tekelleştirilmesine izin verilirse, diğer yaratıcıların aynı temayla daha üstün eserler yaratma şansı kaybolur ve yenilikçilik engellenmiş olur. Kanun, fikirleri kamu alanında bırakarak, çeşitli ifadelerin ortaya çıkabileceği bir zemin sağlar. Şirketlerin rekabet avantajı da, soyut iş konseptleri yerine, somutlaştırılmış yazılım kodları, marka tasarımları, kullanım kılavuzları gibi somut ve hukuken korunan ‘ifadelerin’ kalitesiyle inşa edilir.

Dördüncü olarak, eserin ‘edebiyat, bilim, güzel sanatlar veya müzik alanlarına’ ait olması gereklidir. Bu, koruma kapsamını kültürel yaratıcı faaliyetlerle sınırlayan bir gerekliliktir ve saf endüstriyel ürünleri telif hakkı kanununun koruma alanının dışında bırakan bir işlevi vardır. Endüstriyel tasarımlar, genellikle tasarım kanunu gibi diğer fikri mülkiyet kanunları tarafından korunan bir alandır.

Japonya’da Telif Hakları Kanunu Altında Korunan Eser Türlerinin Örnekleri

Japon telif hakkı yasası (著作権法) Madde 10, Fıkra 1, yukarıda bahsedilen tanıma uyan eserlerin somut örnekleri olarak dokuz çeşit eser türü sıralamaktadır. Bunlar sadece örneklerdir ve bu listede yer almayan eserler de, telif hakkı tanımını karşılıyorsa korunmaktadır; ancak, bu türlerin anlaşılması pratikte son derece yararlıdır.

Japonya’da Dil Eserleri

Japonya’daki dil eserleri (Japon Telif Hakkı Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendi), romanlar, senaryolar, makaleler, konferanslar ve hatta şirket web sitelerinde yayınlanan metinler veya reklam kopyaları gibi, dil kullanılarak ifade edilen yaratıcı çalışmaları genel olarak kapsar. Ancak, aynı maddenin 2. fıkrası, “sadece gerçeklerin aktarılmasından ibaret olan çeşitli raporlar ve güncel haberlerin” dil eserleri kapsamına girmediğini açıkça belirtir. Bu, yalnızca gerçeklerin rapor edilmesinin yaratıcılık içermediği ve bu nedenle telif hakkı eseri olarak kabul edilemeyeceği temel tanımını yeniden teyit eden bir hükümdür.

Bu alanda önemli bir karar ölçütü sunan olay, Yargıtay’ın 2001 yılı 28 Haziran (Heisei 13) tarihli kararı, namıdiğer “Esashi Oiwake Olayı”dır. Bu olayda, bir kitabın giriş bölümü ile televizyon programında yayınlanan Hokkaido Esashi kasabası hakkındaki anlatımın benzerliği tartışılmıştır. Mahkeme, dil eserlerinin uyarlamasının (mevcut bir eserden yola çıkarak yeni bir eser yaratma) gerçekleşebilmesi için, orijinal eserin “ifade üzerindeki temel özelliklerinin” korunması ve yeni eserle karşılaşan kişinin, orijinal eserin özelliklerini “doğrudan algılayabilmesi” gerektiğini belirtmiştir. Her iki eserde de ortak olan, Esashi kasabasının geçmişte ringa balığı avcılığıyla zenginleştiği tarihi gerçek ve Esashi Oiwake Ulusal Yarışması sırasında kasabanın en canlı dönemini yaşadığı algısıydı. Mahkeme, bunları korunmayan fikirler veya yaygın gerçekler olarak değerlendirerek, somut metin ifadelerinin farklı olduğuna karar vermiş ve telif hakkı ihlali olmadığına hükmetmiştir.

Bu emsal karar, şirket faaliyetleri için önemli bir rehber oluşturur. Rakip şirketler tarafından yayınlanan raporlar veya analizlerdeki aynı gerçek bilgiler veya verileri temel alarak, kendi özgün analizlerinizi veya görüşlerinizi ekleyerek yeni bir rapor oluşturmak, ifadeyi birebir taklit etmediğiniz sürece, prensip olarak telif hakkı ihlali sayılmaz. Telif hakkı kanununun koruduğu şey, somut “ifade”dir ve bu ifadenin arkasındaki “gerçekler” veya “fikirler” değildir. Bu ilke, serbest rekabet ve bilgi akışının temelini oluşturur.

Japonya’da Müzik Eserlerinin Kullanımı

Japon Telif Hakkı Kanunu’nun (Heisei (平成) dönemi 1989 yılında yürürlüğe giren ve Reiwa (令和) dönemi 2019 yılında başlayan) 10. maddesinin 1. fıkrasının 2. bendi uyarınca müzik eserleri, eserin kendisi (melodi, harmoni, ritim kombinasyonu) anlamına gelir. Ayrıca, bir müzik parçasına eşlik eden şarkı sözleri de bağımsız bir dil eseri olarak korunma altındadır.

Son dönemde müzik kullanımı ile ilgili önemli bir karar olarak, Yargıtay’ın 2022 yılı 24 Ekim tarihli kararı, nam-ı diğer ‘Müzik Okulu Davası’ gösterilebilir. Bu davada, müzik okulundaki derslerde gerçekleştirilen müzik performansları için telif hakkı kullanım ücretinin ödeme yükümlülüğünün kimde olduğu tartışılmıştır. Yargıtay, öğretmen tarafından yapılan performansların, ‘kamu’ olarak kabul edilen öğrencilere dinletilmesi amacı taşıdığını ve müzik okulu işletmecisinin yönetimi altında gerçekleştiği için, işletmecinin telif hakkı ihlalinin faili olduğuna hükmetmiştir. Öte yandan, öğrenci tarafından yapılan performanslar için, amaçlarının kendi becerilerini geliştirmek olduğu ve işletmecinin kontrol ve yönetiminin öğretmenin performansı kadar güçlü olmadığı sonucuna varılarak, işletmecinin kullanım faaliyetinde bulunan taraf olmadığına karar verilmiştir.

Bu karar, fiziksel olarak eylemi gerçekleştiren kişilerin yanı sıra, bu eylemi iş olarak ‘yöneten ve kontrol eden’ ve bundan dolayı fayda sağlayan kişilerin de hukuki kullanım faaliyetinde bulunan taraf olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Bu ‘yönetim ve kontrol’ kavramı, sadece müzik okullarıyla sınırlı kalmayıp, örneğin karaoke salonları veya müşterilerin içerik yüklediği platform işletmeleri gibi, müşterilerin telif hakkına tabi eserleri kullandığı hizmetlerin genelinde, işletmecilerin ne ölçüde telif hakkı sorumluluğu taşıyacağının belirlenmesinde önemli bir faktör olmaktadır.

Japonya’da Dans ve Pandomim Eserleri

Japon Telif Hakkı Kanunu’nun (Heisei (平成) 30 (2018)) 10. maddesinin 1. fıkrasının 3. bendi kapsamında dans ve pandomim eserleri, bale, Japon dansı, dans koreografisi gibi, bedensel hareketlerle düşünce ve duyguları ifade eden eserleri koruma altına alır.

Bu eserlerin telif hakkıyla korunduğuna dair bir örnek olarak, Osaka Bölge Mahkemesi’nin 2018 (Heisei 30) yılı 20 Eylül tarihli kararı, bilinen adıyla ‘Hula Dansı Koreografisi Davası’ gösterilebilir. Bu davada, belirli bir hula dansı koreografisinin telif hakkıyla korunup korunamayacağı tartışılmıştır. Mahkeme, hula dansına ait eski ve temel adımlar (fikir ve gerçekler alanı) ile koreografın bu adımları özgün bir şekilde seçip düzenleyerek yarattığı yeni ifadeyi (korunan ifade) ayırt etmiştir. Ve sonrasında, yaratıcılık içeren bu yeni ifadeye telif hakkı koruması tanınmıştır.

Bu karar, dans gibi maddi olmayan ve geçici performansların bile, video kaydı, notasyon veya sürekli eğitim yoluyla belirli ve tekrar üretilebilir bir şekilde sabitlenmişse, telif hakkı korumasına tabi olabileceğini göstermektedir. Bu durum, özgün koreografileri sipariş edip kullanacak reklam kampanyaları, etkinlikler veya eğlence gösterileri için önemlidir. Yaratılan koreografiler, şirketler için değerli bir fikri mülkiyet haline gelebilir; bu nedenle, koreograf ile yapılan sözleşmede kullanım kapsamı ve hakların aidiyeti açıkça belirlenmelidir.

Japon Güzel Sanat Eserleri ve Telif Hakkı

Japonya’daki telif hakkı yasasının (Japon Telif Hakkı Kanunu’nun 10. maddesi 1. fıkrasının 4. bendi) kapsadığı güzel sanat eserleri arasında resim, gravür, heykel ve çizgi roman gibi çalışmalar bulunmaktadır. Bu alandaki hukuki tartışmalar özellikle “uygulamalı sanat” yani sanatsal yaratıcılığın pratik ürünlere uygulanması durumunda eserin korunup korunamayacağına odaklanmaktadır.

Bu konudaki öncü dava, Japonya’nın Fikri Mülkiyet Yüksek Mahkemesi’nin 2015 yılında (2015) (Gregoryen takvimi) 14 Nisan’da verdiği karar olan “TRIPP TRAPP olayı” olarak bilinir. Bu dava, özgün tasarımı olan bir çocuk sandalyesinin telif hakkı ile korunup korunamayacağı konusunda tartışılmıştır. Mahkeme, sandalye tasarımının sadece işlevsel bir şekilden ibaret olmadığını ve estetik özelliklerinin pratik işlevlerden ayrılarak sanatsal takdirin konusu olabileceğini belirterek, güzel sanat eseri olarak kabul edilebileceğine hükmetmiştir. Sonuç olarak, rekabetçi ürünlerle arasında ifade üzerinde temel bir benzerlik olmadığı için telif hakkı ihlali reddedilmiş olsa da, sandalye gibi pratik bir endüstriyel ürünün tasarımının telif hakkı ile korunabileceğini göstermesi açısından dönüm noktası niteliğinde bir karardı.

Bu emsal karar, bir ürün tasarımının, tasarım hakkı, ticari marka hakkı (üç boyutlu marka), haksız rekabetin önlenmesi hakkı ve telif hakkı gibi birden fazla fikri mülkiyet yasası ile katmanlı bir şekilde korunabileceğini göstermektedir. Tasarım hakkının koruma süresi nispeten kısa olmasına karşın, telif hakkı yazarın ölümünden sonra 70 yıl gibi uzun bir süre boyunca devam eder. Bu nedenle, şirketler, ana ürünlerinin tasarımlarını sadece tasarım olarak tescil ettirmekle kalmayıp, aynı zamanda telif hakkı ile de korunabilecek kadar yüksek estetik yaratıcılığa sahip olup olmadığını değerlendirmeli ve çok yönlü bir fikri mülkiyet stratejisi geliştirmeleri tavsiye edilir.

Japonya’da Mimarlık Eserlerinin Korunması

Japonya’daki telif hakları yasası (Japon Telif Hakları Kanunu’nun 10. Maddesi 1. Fıkrası 5. Bendinde) koruma altına alınan mimarlık eserleri, oldukça sınırlı bir şekilde yorumlanmaktadır. Genel olarak, tasarım açısından üstün olsalar bile, normal evler veya ofis binaları genellikle mimarlık eseri olarak kabul edilmez.

Bu katı standardı belirleyen, Osaka Bölge Mahkemesi’nin 2003 yılı 30 Ekim (Heisei 15) tarihli kararı, namıdiğer ‘Sekisui House olayı’dır. Büyük bir konut üreticisi, kendi model evlerinin tasarımının rakip bir firma tarafından taklit edildiğini iddia ederek dava açmış, ancak mahkeme talebi reddetmiştir. Reddedilme nedeni olarak, bir yapı eserinin telif hakkı ile korunabilmesi için, sadece estetik düşünceyi aşan, tasarımcının kültürel ve ruhsal düşüncelerini veya duygularını yansıtan ‘mimarlık sanatı’ olarak değerlendirilebilecek yüksek bir sanatsal niteliğe sahip olması gerektiği belirtilmiştir.

Bu tür yüksek standartların belirlenmesinin arkasında, yapıların temel işlevleri veya yapısal tasarımlarını kolayca telif hakkı ile korumak, belirli kişilere monopol hakkı tanıyarak inşaat sektörünün sağlıklı rekabetini ve gelişimini engelleyebilecek politik bir düşünce yatmaktadır. Yapılar temelde pratik amaçlıdır ve yasa, bireysel yaratıcılığın korunmasından ziyade toplumun genel çıkarlarını önceliklendirir. Bu nedenle, inşaat ve emlak sektöründeki işletmeler, kendi mimari tasarımlarının telif hakkı ile korunma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu anlamalı ve marka değeri veya hizmet kalitesi gibi diğer faktörlerle rekabet avantajını sağlamalıdırlar.

Japon Telif Hukuku Altında Grafik Eserler

Japon telif hukukunun 10. maddesinin 1. fıkrasının 6. bendi (平成元年1989) altında grafik eserler, haritalar, akademik çizimler, grafikler, modeller ve mimari tasarım çizimleri gibi eserleri kapsar. Burada yaratıcılık, grafiklerin sunduğu objektif bilginin kendisinde değil, bu bilginin nasıl seçildiği, düzenlendiği ve grafik olarak nasıl ifade edildiği noktasında bulunur.

Mimari tasarım çizimleri, bu kategorinin tipik bir örneğidir. Daha önce belirtildiği gibi, tasarım çizimlerine dayanarak inşa edilen binaların kendileri nadiren “mimari eser” olarak korunur, ancak tasarım çizimleri kendileri “grafik eser” olarak korunma potansiyeline sahiptir. Bu, mimarın, binanın yapısını ve yerleşimini belirlerken uzmanlık bilgisi ve teknik becerilerini kullanarak özgün bir ifade ortaya koyması nedeniyledir.

Bu hukuki yapı, mimar ve müteahhit (geliştirici vb.) arasındaki ilişkide önemli bir anlam taşır. Mimar tarafından oluşturulan tasarım çizimlerinin telif hakkı, prensip olarak mimara aittir. Dolayısıyla, müteahhitin izinsiz olarak bu tasarım çizimlerini kopyalayıp başka bir bina inşa etmesi veya başka bir mimara değişiklik yaptırması, grafik eserlerin telif hakkı ihlali olasılığını doğurabilir. Bunu önlemek için, mimari tasarım hizmet sözleşmelerinde, müteahhidin inşaat, gelecekteki tadilat, bakım gibi amaçlarla tasarım çizimlerini kullanabilmesi için gerekli olan lisansın (kullanım izni) kesinlikle alınmış olması son derece önemlidir.

Japon Sinema Eserleri

Japon sinema eserleri (Japonya Telif Hakları Kanunu Madde 10, Fıkra 1, Madde 7), Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 2. Maddesi 3. Fıkrası uyarınca oldukça geniş bir tanıma sahiptir. Sadece sinema filmleri değil, “sinema etkisine benzer görsel veya işitsel etkiler yaratan ve bir nesneye sabitlenmiş eserler” de bu kapsamdadır. Bu tanım, televizyon programları, reklam filmleri ve video oyunlarını da sinema eserleri olarak kabul etmektedir.

Video oyunlarının sinema eserleri olarak kabul edildiği ilk karar, Tokyo Bölge Mahkemesi’nin 1984 yılı 28 Eylül (Showa 59) tarihli kararı, namıdiğer “Pac-Man Olayı”nda verilmiştir. Bu davada, bir oyun salonunda izinsiz olarak kopyalanmış “Pac-Man” oyun makinesinin kurulması eyleminin, telif hakkı (gösterim hakkı) ihlali olup olmadığı tartışılmıştır. Mahkeme, oyunun ROM’unda kaydedilmiş (sabitlenmiş) görüntü dizisinin, oyuncunun hareketlerine bağlı olarak değişse de, bütün olarak yaratıcı bir görsel-işitsel ifade olduğuna ve sinema eseri olarak kabul edilebileceğine hükmetmiştir.

Bu karar, sonrasında Japon video oyun endüstrisinin gelişimine büyük etki yapmıştır. Oyunların sinema eserleri olarak konumlandırılması, oyun yapımcılarının sinema yapımcılarına benzer güçlü haklardan (gösterim hakkı, dağıtım hakkı vb.) faydalanabilmelerini sağlamıştır. Ayrıca, Japonya Telif Hakları Kanunu’nun 29. Maddesi uyarınca, sinema eserlerinin telif hakları, esas olarak film yapımcısına (oyun şirketine) aittir. Bu durum, birçok yaratıcının dahil olduğu karmaşık oyun geliştirme süreçlerinde, hakların işlenmesini basitleştiren bir etki yaratmıştır. Bu, Japon oyun endüstrisinin dünya çapında rekabet gücü kazanması için stabil bir hukuki temel oluşturmuştur.

Japonya’da Fotoğrafın Telif Hakkı

Japonya’nın Telif Hakları Kanunu’nun (Heisei (平成) 13 yılı (2001) 10. maddesi 1. fıkrası 8. bendi) uyarınca fotoğraflar telif hakkı ile korunmaktadır. Fotoğrafın yaratıcılığının kabul edilmesi için gereken eşik nispeten düşük olsa da, yine de belirli bir yaratıcı çaba gereklidir.

Fotoğrafın telif hakkı niteliğine ilişkin kriterleri belirleyen Tokyo Yüksek Mahkemesi’nin 2001 yılı 21 Haziran tarihli kararı, halk arasında ‘Taze Karpuz Fotoğrafı Davası’ olarak bilinir. Mahkeme, fotoğraftaki yaratıcılığın, çekilen nesnenin seçimi, kompozisyon, ışık miktarı ve gölgeleme, açı, deklanşör zamanlaması, geliştirme teknikleri gibi, fotoğrafçının çeşitli seçimleri ve çabalarının birleşimiyle ortaya çıktığını belirtmiştir. Bu kararla, sadece mekanik kopyalama gibi durumlar hariç tutularak, fotoğrafçının niyetinin dahil olduğu hemen hemen tüm fotoğrafların telif hakkı ile korunduğu geniş bir yorumlama kabul edilmiştir.

Bu geniş koruma, şirketler için önemli bir risk yönetimi gerekliliğini göstermektedir. Günümüzde internet üzerinden kolaylıkla görüntü elde edilebildiği için, bu görüntülerin bir başkasının telif hakkına tabi olduğu unutulabilmektedir. Ancak, bir şirketin web sitesinde, sosyal medyada veya reklam materyallerinde başka bir kişi tarafından çekilmiş fotoğrafları izinsiz kullanması, telif hakkı ihlali teşkil edebilir ve tazminat taleplerine yol açabilir. Bu nedenle, şirketlerin kullanacakları tüm görseller için lisans anlaşmaları yapmaları, hak sahipliğini doğrulamaları, izin belgelerini saklamaları gibi sıkı bir iç kontrol sistemi oluşturmaları şarttır. Tüm fotoğrafların, prensip olarak birisinin telif hakkı eseri olduğu varsayımıyla hareket edilmelidir.

Japonya’da Bilgisayar Programlarının Telif Hakları

Japonya’daki telif hakları yasasının (Heisei (1989) dönemi 1. yılından Reiwa (2019) dönemi 6. yılına kadar olan süreçte) 10. maddesinin 1. fıkrasının 9. bendi uyarınca bilgisayar programlarının telif hakları, bilgisayar programlarını ifade eder. Burada son derece önemli olan, aynı maddenin 3. fıkrasındaki düzenlemedir. Bu düzenleme ile telif hakkı koruması, programın somut ‘ifadesine’ (kaynak kodunun yazımı) uygulanırken, temelini oluşturan ‘programlama dili’, iletişim prosedürleri gibi ‘kurallar (protokoller)’ ve işlem prosedürleri olan ‘çözüm yolları (algoritmalar)’ kapsam dışı bırakılmıştır. Bu, programlama dünyasına uygulanan fikir ve ifade ayrımıdır.

Bu alandaki uygulamaya dair yakın tarihli bir örnek olarak, Osaka Bölge Mahkemesi’nin 2024 (Reiwa 6) yılının 29 Ocak tarihli kararı gösterilebilir. Bu davada, bir işveren tarafından görevlendirilerek geliştirilen bir programın, işverenin birden fazla yerde kopyalayıp değiştirerek kullanılması konusu tartışılmıştır. Mahkeme öncelikle, ilgili programın kaynak kodu için, fonksiyonel sınırlamalar olmasına rağmen, yazımda ‘uygun bir seçim yelpazesi’ olduğunu ve yazım miktarının (A4 kağıdı üzerinde yaklaşık 120 sayfa) geliştiricinin kişiliğini yansıttığını belirterek, telif hakkı niteliğini onaylamıştır. Ancak, telif hakkı ihlali iddiasını reddetmiştir. Bunun nedeni olarak, taraflar arasındaki uzun yıllara dayanan ticari ilişki ve geliştiricinin kaynak kodunu teslim etmiş olması, işverenin birden fazla yerde programı kullanmayı bilmesi gibi sebeplerden ötürü, işverenin içeride programı kopyalayıp değiştirerek kullanmasına ‘zımni izin’ verildiği tespit edilmiştir.

Bu karar, yazılım geliştirmeyi dışarıdan bir firmaya devreden şirket yöneticileri için önemli dersler içermektedir. Yazılımın telif hakkının kime ait olduğu ve kullanım izninin kapsamı tamamen farklı konulardır. Ticari alışkanlıklar ve zımni anlaşmalar üzerine güvenmek, gelecekteki anlaşmazlıklar için bir risk oluşturabilir. Yazılım geliştirme sözleşmelerinde, kimin, kaç merkez veya terminalde, nasıl program kullanabileceği, değişiklik yapılmasına izin verilip verilmediği, kaynak koduna erişim hakkının nasıl olacağı gibi lisans kapsamını, sözleşme üzerinde açık ve somut bir şekilde belirlemek, risk yönetimi açısından elzemdir.

Japon Hukukunda Çeşitli Eserlerdeki Yaratıcılık Kriterlerinin Karşılaştırılması

Gördüğümüz gibi, Japon telif hakkı kanununda ‘yaratıcılık’ gereksinimi, tüm eserler için eşit olarak uygulanmaz. Mahkemeler, eserin niteliğine göre bu kriteri esnek bir şekilde yorumlarlar. Özellikle, yüksek pratik kullanım değerine sahip olan yapıtlar gibi eserlerde, endüstriyel faaliyetleri haksız yere kısıtlamamak için yaratıcılık kriteri oldukça yüksek bir düzeyde belirlenirken, fotoğraf gibi ifadenin kendisi amaç olan eserlerde, yaratıcılık için görece daha düşük bir standart kabul edilme eğilimindedir. Bu farklı standartları anlamak, şirketinizin hangi fikri mülkiyetlerinin güçlü telif hakkı koruması alabileceğini belirlemede yardımcı olur. Aşağıdaki tablo, özellikle yaratıcılık kriterlerinin ayrıldığı başlıca eser türleri hakkında, bu kriterlerin özet bir karşılaştırmasını sunmaktadır.

Eser TürüYaratıcılık Değerlendirmesinin Anahtar Noktalarıİlgili Yargı Kararları
Mimari EserlerYüksek düzeyde sanatsallık gerektirir ve ‘mimari sanat’ olarak değerlendirilmelidirSekisui House Olayı
Güzel Sanat Eserleri (Uygulamalı Sanat)Pratik amaçlardan ayrılarak estetik takdirin konusu olabilir miTRIPP TRAPP Olayı
Dil Eserleriİfade üzerinde yazarın kişiliği esaslı bir özellik olarak belirginleşiyor muEsashi Oiwake Olayı
Fotoğraf EserleriKonunun seçimi, kompozisyon, ışık miktarı, gölge gibi unsurlarda özgün bir çaba var mıTaze Karpuz Fotoğrafı Olayı
Program Eserleriİfade için alternatif seçenekler mevcut mu ve yazarın kişiliği ortaya konulmuş muOsaka Bölge Mahkemesi, 2024 (Reiwa 6) Ocak 29 Tarihli Karar

Özet

Japon telif hakkı yasası, dil, müzik, güzel sanatlar ve programlar dahil olmak üzere, geniş bir yaratıcı ifade yelpazesini koruma altına almaktadır. Ancak, yasal metinlerde yer alan soyut tanımlar ve örnekler, somut bir eserin korunup korunmayacağının belirlenmesini zorlaştırmaktadır. Bu makalede incelediğimiz gibi, bireysel eserlerin koruma kapsamı, yıllar boyunca mahkemeler tarafından birikmiş olan içtihatlarla somut bir şekilde şekillendirilmektedir. Bu içtihatlar, yasaların “yaratıcılık” kavramını, her alanın özelliklerine göre yorumlayıp uygulamak için önemli rehberler sunmaktadır. Dolayısıyla, telif hakkı ile ilgili sorunları uygun bir şekilde değerlendirmek için, yalnızca yasal bilgi değil, bu yargı kararlarına karşı derin bir anlayış da şarttır. Monolit Hukuk Bürosu, Japonya’daki birçok müşteriye, bu makalede açıklanan eser türleriyle ilgili hukuki sorunlarda geniş bir danışmanlık deneyimine sahiptir. Büromuzda, yabancı avukatlık niteliklerine sahip kişiler de dahil olmak üzere, birden fazla İngilizce konuşan bulunmakta ve Japonya’nın karmaşık fikri mülkiyet hukuku karşısında uluslararası şirketlere uzman ve sorunsuz destek sağlama kapasitesine sahiptir.

Managing Attorney: Toki Kawase

The Editor in Chief: Managing Attorney: Toki Kawase

An expert in IT-related legal affairs in Japan who established MONOLITH LAW OFFICE and serves as its managing attorney. Formerly an IT engineer, he has been involved in the management of IT companies. Served as legal counsel to more than 100 companies, ranging from top-tier organizations to seed-stage Startups.

Başa dön